Karar Metni
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 01.02.2018 tarih ve 2015/1034 E. – 2018/107 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nce verilen 18.04.2019 tarih ve 2018/784 E. – 2019/567 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 16.02.2021 günü hazır bulunan davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı banka nezdinde bulunan hesaplarında bankaca mevzuat hükümlerine aykırı onlarca işlem yapıldığını, hatta bu usulsüz işlemlerin müvekkiline ait olmayan imzalarla gerçekleştirildiğini, 29.07.2015 tarihinde davalı banka personelleri tarafından 1.644.804.-TL zararı olduğu, ödenmemesi halinde 4.500.000.-TL’ye ulaşacağı hususunda ikna edilerek müvekkilinin iradesinin fesada uğratıldığını ve kendisine bir takım belgeler imzalatıldığını, daha sonra müvekkilinin zararın kendi bilgisi ve onayı olmayan mevzuat hükümlerine aykırı işlemlerden kaynaklandığını anladığını ve ilgili belgeler incelendiğinde birçok belgede müvekkili ile eşi ve oğlunun imzalarının taklit edildiğinin görüldüğünü, ayrıca müvekkiline yapılan işlemlerle ilgili olarak açıklayıcı bilgi verilmediğini, riskler konusunda aydınlatılmadığını, bankaların güven müessesesi olmasından dolayı hafif kusurlarından dahi sorumlu olduklarını,işlemlerin usulüne uygun olarak yapıldığına dair ispat yükünün bankaya ait olduğunu, yapılan işlemlerin ilgili Tebliğ hükümlerine de aykırı olduğunu,müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek 5.163.236.-TL’nin ticari avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, birleşen davada, sözde vade tarihi olan 31.12.2015 tarihinde müvekkili hesabından davalı banka tarafından toplam 522.200.-TL haksız ve hukuka aykırı tahsilat yapıldığını ileri sürerek 522.200-.TL’nin ticari avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı ile tüm işlemlerin taraflar arasında imzalanmış olan Bankacılık İşlemleri Sözleşmesi ile Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesileri kapsamında yapıldığını, davacıya imzası karşılığında risk bildirim raporlarının gönderildiğini, tüm türev işlemlere ilişkin işlem dekontu ve senaryo analizlerinin, banka sistemine güncellenmek suretiyle kaydedilmiş olan e-posta adresine gönderildiğini, davacının imzalarını reddettiği dekontlar başta olmak üzere ihtilaflı tüm işlemlere ait imzalı dekontların taranmış kopyalarının söz konusu e-posta adresinden banka müşteri temsilcisine gönderildiğini ve işlemlerin gerçekleştirildiğini, davacının TÜÇS imzalamasından ve işlemlerin yapılmasından 3 yıl sonra bu haksız davayı açtığını, davacının internet bankacılığı üzerinden hesap bilgi ve hareketlerinin izlendiğini, sözleşmelerin mevzuata uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre; davalı banka kayıtlarında icra edilen opsiyon işlemlerinin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 4-i maddesinin bankalara verdiği yetki kapsamında olduğu, SPK mevzuatı hükümlerine tabi olmadığı, işlemlerin sözleşme hükümleri uyarınca davacının güncellemesi ile sisteme kaydedilen e-posta adresleri üzerinden yazışma yolu ile gerçekleştirildiği, dosya kapsamında taranmış ve e-posta ile gönderilmiş kopyalarla birlikte, ıslak imzalı kopyaların da bulunmasından dolayı işlemlerin davacı yanın bilgi ve onayı ile gerçekleştirilmiş olduğunun anlaşıldığı, davacının icra ettiği opsiyon işlemlerinde yasa ve bankacılık mevzuatına aykırılığa rastlanılmadığı, sözleşmede davacıya ortaya çıkabilecek tüm riskler ile zararların ayrıntılı bir şekilde anlatılmış olduğu, davacının opsiyon işlemleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olduğu, davacının çeşitli bankalar nezdinde senelerdir türev işlemleri gerçekleştirdiği, davacının iradesinin fesata uğratıldığı yönünde tespitte bulunulmadığı, davacı iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili, istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacı işlemlerin kendisinin bilgisi ve onayı dışında gerçekleştirildiğini ileri sürmekte ise de, söz konusu işlem dekontları ve senaryo analizlerinin davacı tarafından sisteme tanımlanan e-posta adreslerinden davacıya gönderildiği, davacı tarafça imzalanarak kopyalarının aynı adresten banka adresine geri gönderildiği, ayrıca belgelerin ıslak imzalı kopyalarının da bulunduğu, bu durumda bu işlemlerin davacının bilgi ve onayı ile gerçekleşmiş olduğu, telefon görüşmelerinin incelenmesinin gerekli görülmediği, davacının vekaletnamesi olmayan oğluyla işlem yapılmasına itiraz etmiş ise de, bizzat oğluna ait e-posta adreslerini banka sistemine tanımlayan, şifresini oğlu ile paylaşan ve uzun yıllar boyunca oğlunun kendisini adına işlem yapmasına ses çıkarmayan davacının bu iddiasının da haklı olmadığı, Nakit Teminat İçin Bloke ve Rehin Talimat Mektuplarındaki imzaların da sahte olduğunu ileri sürmekte ve bu belgelere yönelik imza incelemesi talep etmekte ise de, bu belgelerin doğrudan zarar iddiasının dayanağını teşkil eden opsiyon işlemlerinin yapılmasına yönelik bir belge niteliğinde olmadığı, aktif bir internet bankacılığı kullancısı olduğu anlaşılan davacının tüm işlemleri bu sistemden takip etmesi mümkün olup, 2012 yılından itibaren yaklaşık 3 yıl süreyle kendisinin bilgisi dahilinde olan vadelerin ötelendiğinden haberdar olmadığı yönündeki iddiasının da inandırıcı olmadığı, davacı sözleşme konusunda yeterince bilgilendirilmediğini ve aydınlatılmadığını ileri sürmekte ise de, davacının gerek sözleşme gerekse işlem dekontu, senaryo analizi ve opsiyon bildirim yazıları ile yapılacak işlem ve riskleri hususunda yeterince bilgilendirildiği açık olup, kaldı ki uzun yıllardır bu işlemleri yapan davacının bu iddiası da inandırıcı görülmediği gibi davacının son derece riskli olan opsiyon işlemleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olduğu, opsiyon işlemlerinin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 4-i maddesinin bankalara verdiği yetki kapsamında olduğu ve SPK mevzuatı hükümlerine tabi olmadığı, davalı bankanın özensiz davrandığının kanıtlanamadığı gerkeçeleriyle asıl ve birleşen dava davacısı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...