Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/**** E. - 2021/**** K.

2- Dava, davalı şirket nezdinde bulunan davacıya ait yatırım hesabında davalı şirket çalışanının yaptığı usulsüzlükler nedeniyle davacının uğradığı zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacının, hesabındaki Vakıfbank 6. fonun varlığına ilişkin mahkemece verilen 01.11.2010 tarihli kısmen kabul kararı, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Dairemizin 24.01.2013 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak verilen 17.10.2018 tarihli kararda, Dairemiz bozma ilamının dışında kalan 387.592,88TL alacak ile ilgili yeniden hüküm kurulması gerekirken, bu konuda herhangi bir hüküm kurulmamış, yalnızca davacının bakiye talebinin reddine karar verilmiş olup hüküm bu haliyle İcra İflas Kanunu 40. maddesi de dikkate alındığında ilamların icrasında tereddüt yaratacağından, mahkemece verilen kararın bozulması gerekmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/**** E. - 2021/**** K.

Davalı yönetim kurulu üyelerince alınan kararla, şirkete ait bir taşınmazın satılmasına ve yine şirkete ait bir iplik işleme tesisinin kiraya verilmesine karar verilmiş, satış işlemi 12.12.2013 tarihinde 2.121.000,00 TL bedel üzerinden, kiralama işlemi ise 01.03.2014 tarihinde aylık 60.000,00 TL bedel üzerinden gerçekleşmiştir. Davacı yan, satış bedelinin taşınmazın gerçek değerinin çok altında olduğu iddiasına dayanak olarak, taşınmaz için ilgili belediye tarafından belirlenen rayiç bedelin 3.219.77,08 TL olmasını ve taşınmaza bitişik parsellerde bulunan ve taraflar arasındaki ortaklığın giderilmesi davası sonucunda açık artırma usulüyle satılan 5 adet taşınmazın satış değerinin davamıza konu taşınmazın değerinden çok yüksek olmasını göstermiş, kiralama bedelinin rayicin çok altında olduğu iddiası bakımından ise, kira bedelinin tesis içindeki makinelere değer biçilerek belirlendiğini, belirlenen değerin düşük olduğunu, bu hususun haricen yapılan bir araştırmayla dahi tespit edilebildiği hususlarını ileri sürmüş ve söz konusu makinelere ilişkin bir takım satış ilanlarını dosyaya ibraz etmiştir. İlk derece mahkemesince, yönetim kurulunca davaya konu işlemlerinin yapılmasından önce SPK lisanslı bir gayrimenkul değerleme şirketine satış ve kiralama bedellerinin tespit ettirildiği, satış ve kiralama bedellerinin bu raporlarla belirlenen değerlerden yüksek olduğu, yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporlarıyla da gerçek değerler üzerinden işlem yapıldığının tevsik edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de hükmün eksik incelemeye dayalı olarak verildiği anlaşılmaktadır. Zira davacının yukarıda özetlenen iddialarına ilişkin olarak ne mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporlarında ne de mahkeme gerekçesinde hiçbir inceleme ve değerlendirme bulunmamaktadır. Bunun yanında, mahkemece muteber görülerek davanın reddine dayanak yapılan gayrimenkul değerleme raporunun SPK nezdinde şikayete konu edildiği, SPK tarafından şikayetle ilgili işlem yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi üzerine davacı yanın ilgili kararın iptali için idari yargıya başvurduğu, İdare Mahkemesinin, raporla belirlenen değerin taşınmaza ilişkin belediye rayicinden düşük olduğu ve daha ileri bir tahkikata girişilmesi gerektiğinden bahisle sözü edilen kararı iptal ettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle belirtilen hususlara ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmaksızın sözü edilen gayrimenkul değerleme raporunun hükme dayanak yapılması da doğru görülmemiştir. Bu itibarla, mahkemece, konusunda uzman kişilerden oluşan yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak, öncelikle, davacı yanın iddialarına ilişkin inceleme yapılması ve özellikle taşınmazın belediye rayicinin altında bir bedelle satılmasının ve bitişik parsellerdeki taşınmazların ihale bedellerinin davaya konu taşınmazın satış değerinden çok yüksek olmasının makul bir gerekçesi olup olmadığının gerekirse yukarıda sözü edilen şikayet sürecinin sonuçlanması da beklenilerek ortaya konulması, akabinde ise taşınmazın değerinin emsal nitelikteki diğer taşınmaz satışları da gözetilerek belirlenmesi, keza kira bedeline ilişkin olarak da iddialara cevap verir bir araştırma ve inceleme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararının bozulmasını gerektirmiştir.