Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/**** E. - 2021/**** K.

Bölge Adliye Mahkemesince, davacı tarafa ait “elma şekli” ile elma anlamına gelen “Apple” ibaresini içeren markalarının tanınmış marka niteliğinde olduğu, davalının davaya konu marka başvurusuyla davacı markalarına yanaşmış olması ve birebir aynı işaretler olmaması nedeniyle 2005/53217 sayılı markasının davalıya müktesep hak sağlamayacağı, taraf markaları arasında 556 sayılı Marka KHK’nın karıştırılma tehlikesinin bulunduğuna ilişkin değerlendirmesi isabetli ise de, dosyadaki bilgi ve belgelerden davacı markalarının dünya çapında herkesçe bilinen çok tanınmış markalar olduğu dikkate alınarak, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca markanın davanın reddi kapsamında kalan mal ve hizmetler yönünden tescil olunmasının 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki,“Tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde etme veya itibarına zarar verme veya ayırt edici karakterini zedeleme” risklerinden en az birinin gerçekleşme ihtimalinin bulunup bulunmadığı denetime elverişli şekilde tartışılıp değerlendirilmeksizin ve davacı tarafın rapora yönelik ciddi itirazları karşılanmaksızın eksik inceleme ve değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın kısmen reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu sebeple kararın bozulmasını gerektirmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/**** E. - 2021/**** K.

Somut olayda davacı yana ait “ŞAHİN” ibareli markaların “GIDA SEKTÖRÜ” yönünden tanınmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, Bölge Adliye Mahkemesince, yukarıda yapılan açıklamalar göz önüne alınarak, davacı markalarının tanınmış olduğu sektörler açısından başvuru kapsamındaki her bir mal ve hizmetler dikkate alınarak 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi uyarınca değerlendirme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı, soyut ve genel değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle de davacı yararına bozulması gerekmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/**** E. - 2021/**** K.

Somut olayda davacı yana ait “ŞAHİN” ibareli markaların “GIDA SEKTÖRÜ” yönünden tanınmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, Bölge Adliye Mahkemesince, yukarıda yapılan açıklamalar göz önüne alınarak, davacı markalarının tanınmış olduğu sektörler açısından başvuru kapsamındaki her bir mal ve hizmetler dikkate alınarak 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi uyarınca değerlendirme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı, soyut ve genel değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle de davacı yararına bozulması gerekmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/**** E. - 2021/**** K.

Somut olayda, davacı tarafın 2006/14144 sayılı markasının giyim sektörü yönünden tanınmış olduğu kabul edilmiş ise de tanınmışlıkla ilgili olarak dosyaya sunulan delillerin çok önemli bir kısmının, hükümsüzlüğü istenilen davalı markalarının başvuru tarihinden daha sonraki tarihli olduğu, öte yandan hükümsüzlüğü istenilen 2008/16273 ve 2010/53736 sayılı davalı markalarının saat ve gözlük emtiaları yönünden kökeninin 1998/01787 ve 1999/015983 sayılı markalara dayandığı ileri sürülmüş olup, bu hususlar irdelenmeksizin ve doğruluğunun tespiti halinde ise, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda, hükümsüzlüğü istenilen markanın tescilinden daha sonraki tarihte elde edilen tescil ve tanınmışlık olgusunun KHK’nın 8/4.maddesindeki riskleri doğurup doğurmayacağı değerlendirilmeksizin karar verilmesi doğru olmamıştır. O halde Mahkemece, davacı markalarının, dosyaya sunulan deliller çerçevesinde ve davalı tarafa ait 2008/16273 ve 2010/53736 sayılı markaların başvuru tarihi itibariyle, Türkiye’deki ilgili çevrede giysi malları yönünden tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı, tanınmış marka olduğu kabul edildiği takdirde ise, davalı tarafın kazanılmış haklarının bulunduğu gözlük ve saat emtiaları dışında kalan ve tescil kapsamında bulunan sair mal ve hizmetler yönünden, tanınmışlığın boyutu da dikkate alınarak, 556 sayılı KHK’nın 8/4.maddesinde sayılan risklerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, gerçekleşecek ise ne şekilde gerçekleşeceği gerekçeleriyle tartışılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalı olarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış ve hükmün bu nedenle mümeyyiz davalı taraf lehine bozulması gerekmiştir.