MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2019 / ****
Karar No 2020 / ****
Karar Tarihi **.06.2020
Karşı OyVar

Karar Metni

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 19/02/2018 tarih ve 2015/445 E- 2018/47 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nce verilen 09/10/2019 tarih ve 2018/1026 E- 2019/1351 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl-birleşen davacı vekili asıl davada; müvekkilinin sigortalı Sarten A.Ş’nin Tokyoda yerleşik firmadan CFR bazda satın alarak ihtal ettiği 31 rulo kalay kaplı metal eşyanın 21.11.2014 tarihli nakliyat emtia sigorta poliçesi ile sigortalandığını, emtianın 11 adet konteyner içerisinde Hakata limanında İzmir limanına taşınmak üzere “IBN HAZM”isimli gemiye yüklendiğini, davalı Unıted Arab Shipping Company S.A.G’nin taşıyan Uasac Denizcilik Nakliyat A.Ş ‘nin ise tahliye limanı acentesi olduğunu, hat taşımacılığı yapan davalı taşıyanın gemiye yüklendiği eşyaları ara limanda Agios Dimitros adlı gemiye aktardığını ve bu gemi ile İzmir’e geldiğini, 31 rulo eşyanın 21 rulosunun sigortalısına deniz suyu ile ıslanma sonucu paslı olarak teslim edildiğini ve hasarın taşıma sırasında meydana geldiğinden sigortalıya 18.05.2015 tarihinde 195.646,96 TL sigorta tazminatı ödediğini, TTK’nın 1472. maddesi gereğince ve TBK’nın madde 183 ve devamı hükümleri gereğince alacağın devri yolu ile halef olduğunu, davalının ödenen tazminattan sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 195.646,96 TL’nin 18.05.2015 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle tahsilini talep ve davav etmiş, birleşen davada; müvekkilinin sigortalısının Tokyo’da yerleşik firmadan CFR bazda satın alıp ithal ettiği 22 rulo kalay kaplı metal eşyasını 21.11.2014 tarihli nakliyat emtea sigorta poliçesi ile sigortaladığını, sigorta konusu toplam 22 adet rulo halindeki eşyanın 8 konteyner içerisinde Hakata/Japonya limanında IBN HAZM isimli gemiye, Ambarlı/İstanbul limanına taşınmak üzere yüklendiğini, konişmento kaydına göre davalı United Arab Shipping Company S.A.G’nin taşıyan, Uasac Denizcilik Nak AŞ ‘nin ise taşıyıcının genel temsilcisi/acentesi olduğunu, taşıma konusu eşyadan 9
rulo eşyanın sigortalıya deniz suyu ile ıslanma sonucu paslı olarak teslim edildiğini, düzenlenen ekspertiz raporu ile oluşan zararın 110.836,33 TL olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin sigortalısına 08.10.2015 tarihinde 55.000,00 TL sigorta tazminatı ödediğini, müvekkilinin sigortalı haklarına halef olduğunu, davalının ödenen tazminattan sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 55.000,00 TL’nin 08.10.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.
Asıl-birleşen davalı vekili asıl dava bakımından süresinde sunulmayan cevap dilekçesiyle yetki itirazında bulunarak konşimentoda mevcut yetki şartı uyarınca İngiliz Mahkemelerinin yetkili olduğunu, olaya uygulanması gereken hukukun yine aynı ülke hukuku olduğunu, ihbarın süresinde ve usulüne uygun olarak yapılmadığını, konşimentoda yazılı şekliyle eşyanın teslim edildiğini, eşyanın dışındaki ıslaklık dışında içerideki ıslaklığa dair tespit yapılmadığını, pasın neden kaynaklandığının belirlenmediğini, eksptertiz incelemesinin müvekkilinin katılımı olmadan yapıldığından usule aykırı olduğunu, tahliye koşullarının tespit edilmemesi nedeniyle depodaki bekleme süresinde eşyanın hasarlandığını, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını ve zarar tespitinin hatalı olduğunu, sınırlı sorumluluk hükümlerinin cari olduğunu savunarak asıl davanın reddini istemiş, birleşen davada süresinde sunulan cevap dilekçesiyle yetki, husumet itirazında bulunarak konşimentodaki yetki şartı uyarınca İngiliz Mahkemeleriyle aynı ülke hukukunun uygulanması gerektiğini, usulüne uygun ihbar yapılmadığını, 4 ay sonra düzenlenen ekspertiz incelemesi ve ihbara dayalı müvekkiline sorumluluk atfedilemeyeceğini, hasarın sigortalı bünyesinde meydana geldiğini, eşyanın tahliyesi sırasında hasar raporunun bulunmadığını savunarak birleşen davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; usulüne uygun yetki şartı olmadığından ve asıl davada da süresinde ileri sürülmediğinden yetki itirazının yerinde olmadığı, her iki taraf bakımından husumet ehliyeti mevcut olup her iki davanın süresinde açıldığı, ekspertiz raporlarında rulolardaki yoğun ıslaklık ve paslanmanın yapılan gümüş nitrat testinde ıslaklığın deniz suyu kaynaklı olduğunun tespit edilip tuzlu su hasarı izinin birçok kısımda görüldüğü, çelişkileri giderme amaçlı alının anılan bilirkişi heyeti raporu uyarınca, dava konusu ruloların içerisine istiflendiği konteynerlerin davalı taşıyan şirket tarafından tedarik edilerek yükleyiciye gönderilmiş olduğu, yapılan gümüş nitrat sonucunun pozitif olduğu ve bu testin pozitif olmasının yükün deniz suyu ile temas ettiğinin göstergesi olduğu, konteynerlerin içerisine deniz suyunun girmesinin ise konteynerlerin yüke elverişsizliğinin göstergesi olduğunu, konteynerlerin elverişsizliklerinin ise davalı taşıyanın TTK’nın 1141 ve 932/3 maddesi uyarınca sorumluluğunu gerektirdiğini, emtianın Japonya’da yükleme sonrasında çekilen fotoğraflarıda pas olmadığının görüldüğü, ekspertiz esnasında ise yoğun ıslaklık ve paslanmanın olduğu, yapılan gümüş nitrat testinde ıslaklığın deniz suyu kaynaklı olduğu ve özellikle paletlerde yoğunlaştığı, kapalı ortam nedeniyle meydana gelen buharlaşma ve sıcaklık değişimleri nedeniyle yoğuşma sonucu rulolarda paslanmanın meydana geldiğinin belirtilip söz konusu değerlendirmelere göre emtianın taşıma sırasında deniz suyuna maruz kalmasından dolayı hasara uğradığını, gönderilen tarafından taşıyana süresi içerisinde ihbar yapılmadığının anlaşılıp taşıyan lehine zararın taşıyanın sorumlu olmadığı bir sebepten ileri geldiği yönünde karine doğmakla birlikte, yükün deniz suyu ile temas neticesinde zarara uğraması karşısında karinenin aksinin ispatlandığı, toplam 250.646,96 TL ödenen hasar tutarının kadri maruf olduğunun belirlendiği, eşyanın yükleten tarafından usulüne uygun olarak taşıyana teslim edildiği ve konteynerlerin gemiye yüklendiği, yükün fabrikadan konteynerlere yüklendiği konteynerlerde ve yükte herhangi bir zararın söz konusu olmadığı, buna ilişkin kaydın da konşimentoda yer almadığı, emtianın gemiye yüklenecek limana kara yolu ile geldiği ve gemiye yüklendiği, sonrasında emtianın alıcısına teslim edilip daha sonraki yapılan gümüş nitrat testlerinde hasarın deniz suyundan kaynaklandığının belirlenip emtialarda tuzlu su hasarı izinin tespit edildiği ve rulolarda yoğun ıslaklık ve paslanmanın olduğunun görüldüğü, ayrıca orijinal mühürlerin açılmasında söz konusu konteynerlerdeki malzemelerin muhafaza kabında ıslaklık ve paslanmanın görüldüğü, malzemelerin transit rejime tabi olduğundan dolayı hasar tespitinin Manisa Gümrük Müdürlüğüne bağlı antrepoda yapılacağının tutanak altına alınıp üretimde kullanılmak üzere alındığında bobinin iç taraflarında hasarın olduğunun belirlendiği, eşyanın taşımada tuzlu suya maruz kaldığının belirlendiği, bu nedenle gizli ayıba ilişkin düzenlemelerden yararlanılamayacağı, zarar verecek başka herhangi bir unsurunun olmadığı, TTK’nın 1141. maddesinde de her türlü navlun sözleşmesinde taşıyanın geminin denize, yola ve yüke elverişli bir halde bulunmasını sağlamak ile yükümlü olduğu belirtilmiş olup konteynerlerin da elverişli olarak temin edilmesi gerektiği, yükleme sonrasında çekilen fotoğraflarda rulolarda pas olmayıp taşıma sonrası rulolarda ıslaklık olup gümüş nitrat testinde de ıslaklığın deniz suyundan kaynaklandığı belirlenmiş olduğundan davalı taşıyanın hakimiyetinde iken emtialardaki hasarın oluştuğu, bu nedenle davalı taşıyanın hasardan sorumlu olduğu ve davacı tarafından sigortalısına ödeme yapılırken söz konusu ödemede zararın artmasına sebebiyet vermesi sebebiyle tamamının ödenmediğinden ödenen bedelin kadri maruf olduğu, taşımanın deniz yolu ile yapılıp bulunduğu yerde deniz suyuna maruz kalmasının söz konusu olamayacağı, zararın taşımada ve taşıyanın hakimiyetinde oluştuğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne, 195.646,00 TL’nin 18.05.2015 tarihinden, 55.000,00 TL’nin 08.10.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı asıl-birleşen davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; asıl-birleşen davalı vekilinin istinaf başvurusunun, ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında ayrı ayrı ve detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu, ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve esas bakımından kanuna uygun olduğu gerekçesiyle esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, asıl-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Birleşen dava, davacının sigortacı olarak sigortalısına ödediği tazminatın rucüen tahsili istemine ilişkindir. 6100 sayılı HMK’nın “Temyiz Edilemeyen Kararlar” başlığını taşıyan 362/1-a maddesiyle, Bölge Adliye Mahkemelerince verilen ve miktar veya değeri 40.000,00 TL’yi geçmeyen davalara ilişkin olarak verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu miktar, karar tarihi olan 09.10.2019 tarihi itibariyle 58.800,00 TL’dir. Bölge Adliye Mahkemesince, esastan reddedilen istinafa konu ilk derece mahkemesinin birleşen davaya ilişkin kararında hükmedilen alacak tutarının 55.000,00 TL olduğu nazara alınarak anılan miktarın yukarıda yazılı madde hükmüne göre temyiz sınırının altında kaldığı anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 366. maddesi delaletiyle kıyasen uygulanması gereken aynı Kanunun 346/2. maddesi hükmü uyarınca, kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında Bölge Adliye Mahkemesince bir karar verilmesi gerekmekle birlikte, Yargıtay tarafından da bu yolda karar verilebileceğinden, asıl-birleşen davalı vekilinin birleşen davaya ilişkin kesin olan karara yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2-) Asıl davaya ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından asıl davaya yönelik Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...