Karar Metni
MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 29.01.2019 tarih ve 2016/104-2019/14 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 13.04.2021 günü hazır bulunan davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili kurumun eski başkanı ile davalı şirket arasında 01.11.1995 tarihinde gerek kağıt ortamında gerekse elektronik ortamda Türkçe sözlük hazırlanması işinin yürütülmesi ve sürekli hale getirilmesi konulu bir sözleşmenin imzalandığını, bu sözleşmenin müvekkili kurumun tabi olduğu mevzuata uyulmadan imza altına alındığını, dolayısıyla baştan itibaren herhangi bir geçerliliğinin bulunmadığını ileri sürerek söz konusu sözleşmenin iptaline, davalının müdahalesinin önlenmesine, CD üretiminin durdurulmasına, davalıda bulunan disklerin müvekkiline teslimine, şimdilik 10.000.-TL maddi tazminatın ticari reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 27.05.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 257.956,19 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, derdestlik itirazında bulunduklarını, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin söz konusu sözleşmede öngörülen tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, bu hususun davacı kurumun da bilgisi dahilinde olduğunu, davacının tüm iddialarının dayanaksız bulunduğunu, müvekkilinden anılan sözleşmeye dayalı olarak tahsilat yapan davacının, sözleşmeden haberdar olmadığını ileri sürmesinin iyiniyetle bağdaşmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, 28.05.2008 tarihi itibariyle davacıya ait ürünlerin davalı tarafından internet ortamında kullanıma amade tutulduğu ve dolayısıyla o tarih itibariyle ihlalin devam ettiği, ihlalin sürdüğü sürece zamanaşımının işlememesi ve en erken bu tarihten itibaren işlemeye başlaması gerektiği, gerek 818 sayılı BK gerekse de 6098 sayılı TBK uyarınca benimsenen on yıllık sürenin ıslahın yapıldığı tarihte sona ermediği, hakların zamanaşımına uğramadığı, zararın kapsamının belirlemelerinden sonra gerçekleşen ıslahın ise raporun tanziminden sonraki iki yıllık süre içinde yapıldığından objektif ve sübjektif zamanaşımı sürelerinin dolmadığı, davalının eyleminin dava açıldığı tarihte devam ettiği, davacı tarafından sunulan 2009 yılı ekran görüntülerinin davalıya ait olduğu ve haksız fiilin o tarihte de deam ettiği, 14 Mart 2016 tarihine kadar ekran görüntülerine ulaşıldığnın ve bu tarihe kadar internette kullanımların ve tecavüzün devam ettiğinin tespit edildiği, dava tarihi ve ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının dolmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile, vekaletsiz iş görme hükümleri gereğince elde edilen kar olan 257.956,19 TL’nin dava tarihinden itibaren değişen oranlarda ticari faiziyle davalıdan tahsiline, sair talepler yönünden yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin iptali, müdahalenin önlenmesi ve maddi tazminat istemlerine ilişkin olup, yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, davalı tarafça ıslaha karşı zamanaşımı def’inde bulunulmuş mahkemece de, dava tarihi itibariyle davacıya ait ürünlerin davalı tarafından internet ortamında kullanıma amade tutulduğu ve dolayısıyla o tarih itibariyle ihlalin devam ettiği, ihlal sürdüğü sürece zamanaşımının işlememesi ve en erken zamanaşımının bu tarihten itibaren işlemeye başlaması gerektiği, böylece gerek 818 sayılı BK, gerekse de 6098 sayılı TBK uyarınca on yıllık sürenin ıslahın yapıldığı tarihte sona ermediği, zararın kapsamının belirlenmesinden sonra gerçekleşen ıslahın, raporun tanziminden sonraki 6098 sayılı TBK uyarınca iki yıllık süre içerisinde yapıldığı ve bu itibarla objektif ve sübjektif zamanaşımı sürelerinin dolmadığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Oysa, kısa zamanaşımı olarak nitelendirilen zamanaşımı süresi, haksız fillerde mağdurun zarara ve failine ıttıla kesbettiği tarihten itibaren işlemekle birlikte, zarar verici haksız fil devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamaz. Mağdur zararı veya faili ilanihaye öğrenemezse kendisine müddet bakımından hudutsuz bir dava hakkı da tanınamaz. Eğer mağdur, zarara veya failine veya mes’ul olan şahsa veya hepsine birden, zararı müstelzim olan fiil veya vakıanın hudusundan itibaren uzun zamanaşımı süresi içerisinde ıttıla kesbedememişse artık dava açamaz. Şayet haksız fiil aynı zamanda bir suç teşkil ediyor ve bu suçun takibi hususunda Ceza Kanununun koyduğu zamanaşımı süresi Borçlar Kanunundan daha uzun ise Ceza Kanunundaki müddet nazara alınır. (Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Türk Mes’uliyet Hukuku)
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un ‘’Hak Düşürücü Süreler ve Zamanaşımı Süreleri’’ başlıklı 5. maddesinde de ‘’ Türk Borçlar Kanun’unun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden daha uzun olamaz.’’ hükmü düzenlenmiştir.
Her ne kadar mahkemece eylemin dava açıldığı tarihte ve hatta 14.03.2016 tarihine kadar devam ettiğinin tespit edildiği, dava tarihi ve ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının dolmadığı, ıslahın zamanaşımı süresinde, zarar miktarının öğrenilmesinden hemen sonra yapıldığı belirtilmiş ise de, 29.05.2018 tarihli bilirkişi raporunda, dava konusu ürünlerin davalı internet sitesinde son görülme tarihinin 24.05.2009 olduğu ve 26.06.2009 tarihinden sonra ürün görseli ve davaya konu ürün için herhangi bir satış-pazarlama faaliyetine dair bilgi bulunmadığının tespit edildiği ve bu itibarla, ürünlerin en son görülme tarihi olan 24.05.2009 tarihinden 27.05.2014 ıslah tarihine kadar, 6101 sayılı Yasa’nın 5. maddesi kapsamında uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 60. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaaşımı süresinin dolduğu ve davalı tarafça da ıslaha karşı süresinde usulüne uygun zamanaşımı def’inde bulunulduğu nazara alınarak ıslahla artırılan miktar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken anınlan hususun nazara alınmaması doğru olmadığı gibi, uyulan Dairemiz bozma ilamında da belirtildiği üzere, FSEK 70. maddesi uyarınca haksız fiile ilişkin hükümlerin uygulanacağı işbu davada hüküm fıkrasında vekaletsiz iş görme hükümleri gereğince tazminata hükmedildiğinin belirtilmesi de doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...