MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2018 / ****
Karar No 2020 / ****
Karar Tarihi **.02.2020
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ : ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 20/12/2017 tarih ve 2014/1333 E. – 2017/1204 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nce verilen 05/07/2018 tarih ve 2018/175 E. – 2018/710 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 18.02.2020 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. …, davalılardan Öz-Ce Turizm San. ve Tic. A.Ş. vekili, Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı … arasında imzalanan 02.03.2012 tarihli protokol gereğince, davalının, davalı şirketteki %16,60 oranındaki hissesinin, %8,30’unu müvekkiline devrettiğini, ancak şirket ana sözleşmesi gereğince müvekkiline yapılan bu devir ve temlike şirket çoğunluk hissedarlarının muvafakat etmemesi halinde devri taahhüt edilen şirket hisselerine karşılık olarak dava dışı Çetinler İnşaat İth.İhr.Ltd Şti tarafından İstanbul Maltepe’de inşa edilen apartmandan 3 adet dairenin müvekkiline verilebileceğinin kabul ve taahhüt edildiğini, ancak davalı şirketin bugüne kadar hisse devrini ortaklık pay defterine kaydetmediği gibi, 3 adet daireye ilişkin edimin de yerine getirmediğini, müvekkilinin şirket ortaklık pay defterine kaydı için davalılara keşide ettiği noter ihtarnamesinin de semeresiz kaldığını ileri sürerek, öncelikle 02.03.2012 tarihli protokol gereğince, davalı …’ın davalı şirkette mevcut 5700 adet hissesinden 2.850 adet hissesini müvekkiline devir ve temlik edildiğinin tespiti ile müvekkilinin ortaklık payının davalı şirket pay defterine kaydına, bu talebinin kabul görmemesi halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı şirketin gerçek değerinin belirlenerek müvekkilinin devir ve temlik aldığı şirket ortaklık payı karşılığı alacağın işleyecek faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, nama yazılı pay senetlerinin ya da yerine verilmiş olan ilmühaberlerin devrinin ciro ve teslim ile gerçekleşeceğini, devir için gerekli onayın verilmemiş olması halinde mülkiyet ve paylara bağlı tüm hakların devrende kalacağını, protokolde devrin çoğunluk hissedarların onayına bağlı olduğunun açıkça belirtildiğini, bu konunun ana sözleşmenin 8. m. de açıkça düzenlendiğini, protokolün imzalanmasından sonra gerekli iznin alınamayacağının anlaşılması üzerine, devir işleminin tamamlanmadığını, dolayısıyla protokolün yürürlüğe konulmadığını, protokol metninden anlaşıldığı üzere, devir karşılığı üç adet dairenin müvekkiline verilmesinin devrin ortaklar tarafından onaylanmaması halinde ise eğer daireler müvekkiline verilmiş ise bu dairelerin iadesinin öngörüldüğünü, ancak davacının müvekkiline herhangi bir ödeme yapmadığı gibi protokolde belirtilen daireleri vermediğini, müvekkilinin de pay senetleri yerine düzenlenen ilmühaberleri ciro ve teslim yoluyla davacıya devir etmediğini, protokolün hükümsüz kaldığını, artık müvekkilinde de devir iradesinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemişir.
Davalı şirket vekili, nama yazılı geçici ilmühaberin devrinin nama yazılı hisse senetlerinin devrine göre yapılacağını, buna göre, devrin ciro ve teslim yoluyla gerçekleşeceğini, dolayısıyla ortada geçerli bir devir bulunmadığı gibi, müvekkili şirket esas sözleşmesinin 8. m. uyarınca devrin ancak yönetim kurulu kararıyla şirkete karşı hüküm ifade edeceğini, bu hisse devrine de muvafakat edilmediğini, geçerli bir hisse devri olmadığından pay deflerine işlenmediğini, müvekkilinin dava konusu protokolün tarafı olmayıp, tazminat talebinin de yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, devre konu edilen nama yazılı geçici ilmühaberin davalı …’e 17.09.2009 tarihinde teslim edildiği, 6762 sayılı TTK’nın 411 ile 416. m. ve gerekse 6102 sayılı TTK’nın 486/2. m. ilmühaberlerin devrinin nama yazılı hisse senetlerinin devrine göre, ciro ve teslim yoluyla gerçekleştirilebileceğinin öngörüldüğü, ilmühaberin davacıya ciro edilerek teslim edildiğine dair bir delil olmadığı gibi, davacının da bu yönde bir iddiası olmadığı, dolayısıyla ortada geçerli bir devrin bulunmadığı, devrin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’da ilmühaberin ve ilmühaber çıkarılmasına ilişkin yönetim kurulu kararının tescil ve ilan edileceğine ilişkin bir kanuni zorunluluk bulunmadığı, davalı şirketin geçerli bir devir işlemine dayanmayan pay devirlerini pay defterine kaydetmesinin hukuken mümkün olmadığı, davacının zararını kanıtlayamadığı, bunun yanı sıra davacının 02.03.2012 tarihli sözleşmenin ikinci maddesinde belirtilen üç adet dairenin kendisine verilmediğini ileri sürmüş ise de, bu yorumun hem sözleşmenin 2. m. hem de hayatın olağan akışına da aykırı olduğu, zira, davacının iddiasının kabul edilmesi halinde devraldığı payların karşılığında davacının herhangi bir karşılık vermeden payların yanı sıra üç dairenin de davacıya verileceği gibi bir sonuç ortaya çıktığı, zaten sözleşmenin 2. maddesinde de üç dairenin pay devri “karşılığı” olarak davacı tarafından davalıya verileceği son derece net olup, davacının bu edimi yerine getirdiğine ilişkin de herhangi bir delil sunmadığı, sonuç olarak davalı şirketin nama yazılı paylarının ilmühabere bağlaması nedeniyle bu ilmühaberlerin ciro ve teslim yoluyla devrolunmamasından dolayı pay devrinin geçerli olmadığı, davacının davalıya herhangi bir ödemede veya karşı edimde bulunmadığı bu nedenle iade talebinde de bulunamayacağı, sözleşmenin geçersizliği nedeniyle zarara uğradığını da kanıtlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekilince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstinaf Mahkemesince idda, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, 6762 sayılı TTK’nın 416 m. uyarınca, nama yazılı pay senetlerinin ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile devredileceği, somut olayda, nama yazılı geçici ilmühaberin davalı …’a 17.09.2009 tarihinde teslim edildiği, TTK m. 411 m. uyarınca, ilmühaberlerin devrinin nama yazılı hisse senetlerinin devrine göre yapılacağı ve 416. m. uyarınca da devrin ciro ve teslim yoluyla gerçekleştirilebileceği ancak, ilmühaberin davacıya ciro edilerek teslim edildiğine dair bir delil olmadığı gibi, davacı tarafça da bu yönde bir iddiada bulunulmadığı, kaldı ki, davalı şirketin paylarının bağlı nama yazılı paylar olup, payların devrinin geçerliğinin yönetim kurulunun bu devre izin vermesine bağlı olduğu, somut olaya 6102 sayılı TTK’nın uygulanacağı kabul edilse dahi, 6102 sayılı TTK’nın md. 486/2 uyarınca, pay senedi bastırılıncaya kadar ilmühaber çıkarılabileceği ve ilmühaberlere kıyas yoluyla nama yazılı pay senetlerinin devrine ilişkin hükümlerin uygulanacağı, buna göre, 6102 sayılı TTK açısından da 6762 sayılı TTK’da olduğu gibi hem hamiline hem de nama yazılı paylar için ilmühaber çıkarılabileceğinin kabulü gerektiğinden 02.03.2012 tarihli sözleşmenin tarafları arasında gerçekleştirilen pay devrinin geçerli bir devir olmadığı, davacı tarafça devir karşılığı davalı devredene ödemede bulunulduğu ileri sürülmüş ise de, herhangi bir ödeme yapıldığı anılan protokolde belirtilmediği gibi, ödemeye ilişkin yazılı delilin de ibraz edilmediği, ispat yükü üzerinde olan davacının pay bedelini ödediğini ispat edemediği, Noterlik Kanunu m. 60/3 ve 89. m. uyarınca taşınmaz satımı vaadi sözleşmelerinin noter tarafından res’en düzenlenmesi gerektiği, bunun bir geçerlik şartı olup, bu şekle uyulmadığı takdirde sözleşmenin geçersiz olduğu, somut olayda devir protokolünde kararlaştırılan taşınmaz devir borcu doğuran hükmün bu nedenle geçersiz olduğu, geçersiz bir sözleşme kapsamında tarafların sadece aldıklarını iade ile yükümlü olduğu, davacı, davalı …’a geçersiz sözleşme karşılığında herhangi bir ivazda bulunduğunu ispat edemediğinden geçersiz sözleşmeye dayalı tazminat isteminin de yerinde olmadığı gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına ve davacı tarafça dava dilekçesi ile terditli olarak, dava konusu hisselerin davacıya devir ve temlik edildiğinin tespiti ile davacının ortaklık payının davalı pay defterine kaydı aksi halde, davalı şirketin gerçek değerinin belirlenerek davacının devir ve temlik aldığı şirket ortaklık payı karşılığının tahsili istemlerine ilişkin olmasına ve protokolde belirtilen taşınmazlar ile ilgili iddiaların işbu davadaki talepler itibariyle değerlendirilemeyecek olmasına göre, yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...