MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2019 / ****
Karar No 2020 / ****
Karar Tarihi **.02.2020
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3.Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 28/02/2019 tarih ve 2014/395-2019/188 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı … ile dava dışı şirket arasında imzalanan acentelik sözleşmesini davalıların müşterek ve müteselsil borçlu sıfatı ile imzaladıklarını, sigorta sözleşmesi yapma ve prim tahsil etme yetkisi bulunan acentenin 29.12.2010 tarihi itibariyle tahsil etmiş olduğu 647.242,74 TL tutarındaki primi davacı … şirketine ödemediğini, bu nedenle acentelik sözleşmesinin fesih edildiğini, 207.000,00 TL’nin tahsili için icra takibi başlatıldığını, davalıların itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek asıl davada itirazın iptaline, takibin devamına, %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiş, birleşen davada ise icra takibine konu edilen borcun düşümü ile bakiye 443.943,00 TL’nin sözleşmenin fesih tarihi olan 10.12.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, sözleşmenin tarafı olan şirketteki hisselerinin %1 olduğunu, acentelik sözleşmesi imzalanırken kefil olunduğu anlamına gelen bir şey söylenmediğini, şirketin yönetim kurulu başkanı ve ana hissedarlarının davacı şirketle borcun bir ödeme planı çerçevesinde ödenmesi hususunda görüşmeler yaptığını, istenilen alacaktan kendilerinin sorumlu olmadığını savunmuş, 07.12.2012 tarihli dilekçe ile davaya cevaplarını ıslah ederek davacı tarafından sunulan sözleşmeyi kabul etmediklerini, aynı konuya ilişkin iki sözleşme bulunamayacağını savunarak asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, cevap ve savunmaya ilişkin beyanların bozma ilamından sonra ıslahının mümkün olduğu, bozma kararında acentelik sözleşmesinin davalıları bağlayıp bağlamayacağının ve ne şekilde bağlayacağının belirlenmesi gerektiğine değinildiği, bu kapsamda davalıların müşterek ve müteselsil kefil olduklarına dair sözleşme bulunmadığı savunmasının bozma kapsamında araştırılması gereken konu olduğu, davacı tarafından sunulan üzerinde davalıların ismi ve altında imzalar bulunan sözleşme aslının davacı tarafından ibraz edilemediği, davalıların bu sözleşmenin iptal edilerek yerine …ve…’ın imzaları bulunan diğer sözleşmenin imzalandığı savunmasını çürütecek delil sunulamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Asıl ve birleşen dava, acentelik sözleşmesi kapsamında doğan alacağa yönelik icra takibine vaki itirazın iptali ve alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece daha önce verilen davanın reddine ilişkin 23.02.2012 tarihli karar, Dairemiz’in 07.05.2013 tarih 2012/7837-2013/9216 sayılı ilamıyla, kısaca, davalıların müşterek ve müteselsil borçlu sıfatıyla sorumluluklarının düzenlendiği acentelik sözleşmesinin 24. maddesi ve sözleşme kapsamından davaya konu olayda davalıların garantör veya kefil sıfatlarının bulunmadığının anlaşıldığı, davalılardan Hatice Işık’ın müşterek ve müteselsil borçlular arasında ismi bulunmamasına karşın sözleşmenin son sayfasında imzasının bulunduğu, sözleşmenin 24. maddesinin adı geçen davalı yönünden uygulanmasının mümkün olup olmadığının karar yerinde usulüne uygun olarak tartışılmadığı gerekçeleriyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, davalı vekilince 07.12.2012 tarihli dilekçesiyle davaya cevap ıslah edilerek davacı tarafından sunulan sözleşmeyi kabul etmediklerini bildirilmiştir.
Mahkemece, davaya cevap ve savunmaya ilişkin beyanların bozma ilamından sonra ıslahının mümkün olduğu gerekçesiyle, ıslah edilen beyan ve itirazlar kapsamında asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmişse de, ıslah tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 177. maddesinde ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine, mülga 1086 sayılı HUMK’un 84. maddesi de aynı mahiyettedir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 E. – 2016/1 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu durumda mahkemece, bozma sonrası ıslahın söz konusu olmayacağı nazara alınmadan davalı vekilinin ıslah yoluyla dile getirdiği savunmalarına itibar edilerek karar verilmesi doğru olmadığı gibi, uyulmasına karar verilen bozma ilamı içeriğinde belirtilen hususlar incelenmeden yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiş, asıl ve birleşen davalara yönelik verilen kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair hususlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...