Karar Metni
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 01.11.2017 tarih ve 2014/399 E- 2017/825 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan kabulüne dair Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nce verilen 24/09/2019 tarih ve 2018/166 E- 2019/1749 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalı şirketin, müvekkili sigorta şirketinin Antalya acentesi olarak faaliyet gösterdiğini ve tahsil ettiği poliçe primlerinin müvekkili şirkete aktarılmaması nedeniyle faaliyetine son verilerek acenteliğinin feshedildiğini, söz konusu firmanın müvekkili şirkete 31.10.2009 tarihi itibariyle 425.819,37 TL prim borcu bulunduğunu, şirketin ortaklarından olan …’ın resmi senetle 100.000,00 TL bedelle birinci derecede taşınmaz rehni verdiğinden ipotekli taşınmazın ihalede 69.100,00 TL bedelle alacağın bir kısmına mahsuben alacaklı müvekkili Güneş Sigorta A.Ş.’ye satıldığını, alacağın 50.000,00 TL’si için Serik İcra Müdürlüğünün 2010/730 esas sayılı takip dosyasından 50.000,00 TL bedelle birinci dereceden ipotek veren … hakkına ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takipte icra emri gönderilmek suretiyle başlatılan takibin Serik İcra Hukuk Mahkemesinin 2010/35 Esas ve 2010/36 Esas sayılı dava dosyalarından verilen kararlarla iptal edildiğini, alacağın 275.819,37 TL’si için Antalya 10. İcra Müdürlüğünün 2010/3372 esas sayılı takip dosyasından borçlu şirkete ilamsız takip başlatılarak ödeme emri gönderildiğini, borçlunun itiraz etmesi sonucu takibin durdurulduğunu ileri sürerek, davalı borçlunun itirazının iptali ile takibin devamına ve %40 oranında icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, tarafların 21.12.2006 tarihinde acentelik sözleşmesini imzaladıklarını, müvekkilinin davacı şirkete prim borcu olduğu iddiasının tamamen soyut varsayımlara dayalı olduğunu, müvekkilinin şirketinin adresi hiçbir zaman boş kalmamasına ve bu adreste tebligatı kabul edebilecek kişi ya da kişiler olmasına rağmen tebligatın muhtarlığa yapıldığını ve kapıya yapıştırılan parçanın her nasılsa yok edildiğini, bu nedenle müvekkilinin yapılan takipten haberdar olmaması nedeniyle gayrimenkul satışının yapıldığını ve bu satıştan dolayı davacının haksız bir şekilde zenginleştiğini, müvekkili ile davacının çalışmasının ve ödeme usulünün poliçe başına olmayıp, davacı şirketin müvekkilinin hesabına poliçeleri borç kaydettiğini ve müvekkilinin şahsi kredi kartlar ile ortağı ve eşi olan… …’ın kredi kartları ile, hesabından, EFT ile, müşteri çekleri ile toplu ödeme şeklinde borca mahsuben ödemeler yaptığını, müvekkili şirket ile davacı şirket arasındaki acentelik sözleşmesinin 04.11.2009 tarihinde feshedilmesine rağmen, davacının müvekkilinin müşterisi olan poliçeleri müvekkilinin bilgisi olmaksızın müvekkili üzerinden yenilediğini, davacı tarafın kötü niyetli davrandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, taraflar arasında acente sözleşmesinin bulunduğu, davacı … şirketi tarafından sözleşmenin davalı acente tarafından pirim borçlarının ödenmemesi iddiasıyla feshedildiği, taraflar arasındaki sözleşmenin 19. maddesinde münhasıran delil sözleşmesinin yapıldığı ve uyuşmazlıkların çözümünde davacı şirkete ait ticari defter ve kayıtlarının kesin delil teşkil edeceğini kararlaştırıldığı, talimat yoluyla alınan 05.06.2017 tarihli bilirkişi raporunun denetime elverişli olması sebebiyle rapora itibar edildiği ve söz konusu rapora göre davacının icra takip tarihi itibariyle davalıdan prim borcu alacağının 238.292,94 TL olduğu ve icra takip tarihinden önce davalı taraf usulünce temerrüde düşürülmediği gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulü ile davalı borçlunun icra takibinde 238.292,94 TL borca yönelik itirazının iptaline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, duruşma açılıp tahkikata girişilerek yapılan istinaf incelemesi neticesinde; 26.07.2019 tarihli bilirkişi raporunda; davacı … şirketinin ticari defter ve belgelerine göre, davalı şirketin toplam prim borcunun 2.671.931,71 TL olduğu, davacı kayıtlarındaki davalı şirket ödemelerinin 2.280.493,18 TL olduğu, davalı şirket borcunun 391.438,53 TL olduğu, acente ödemelerinin 138.329,50 TL olduğu, davacı kayıtlarına göre davalı borcunun 253.109,03TL olduğu, davalının Finansbank A.Ş aracılığıyla yaptığı 14.300,00 TL tutarındaki ödemenin davacı kayıtlarına işlenmediği, yine hasarlı poliçeler prim taksitleri toplamının 25.099,33 TL olduğu, yine 63.275,90 TL teşvik komisyonu bedellerinin davacı kayıtlarında yer almadığı, aynı şekilde çek teslim tutanağında yer alan 1.626,00 TL tutarındaki davalı ödemesinin davacı kayıtlarında yer almadığı, davacının ipotek fekki ile yaptığı tahsilatın önceki bilirkişi raporlarında davalının borcundan düşülmediği, bu kısmın 109.100,00 TL olduğu, davacı kayıtlarında davalı adına fazladan 32.617,13 TL borç kaydı yazıldığı, 9.241,00 TL tutarındaki kısmın müşteri kredi kartından çekilmesi gereken tutarlar olduğu ve neticede davalının ipotek sonucu tahsil edilen alacak da düşüldüğünde davalının davacıya borcunun olmadığı, hatta 2.150,33 TL fazla ödemede bulunduğu bildirilmiş olup, raporun dosya kapsamına uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli görülmüş olup, davacının takip konusu alacağının mevcut olmadığı anlaşıldığından davanın reddi gerekirken İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava, acentecilik sözleşmesinden kaynaklanan prim alacağına dayalı icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, yukarıda özetlenen şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bölge adliye mahkemesi tarafından ise davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili; taraflar arasındaki acentecilik sözleşmesi uyarınca 275.819,30 TL prim alacağı olduğunu ileri sürmüş, davalı vekili; sözleşme nedeniyle doğan borçları davacıya çek, eft ve kredi kartı ile ödendiğini, bir kısım poliçelerin ise iptal edilmesine rağmen davalı hesabına borç kaydedildiğini, davacı tarafından müşteriler adına birden çok kez poliçe düzenlenip müşterilerden tek poliçe bedeli alınmasına rağmen fazla üretilen poliçelerin davalı hesabına borç kaydedildiğini, acentecilik sözleşmesinin feshedildiği 04.11.2009 tarihinden sonra davacı tarafından davalının eski müşterilerinin poliçelerinin yenilendiğini ve yenilenen bu poliçelerin de davalı hesabına borç olarak yazıldığını, hasar dosyası açılan poliçelerde hasar ödemelerinin kendileri tarafından yapıldığını ancak davacı tarafından bu ödemelerin müvekkilerine yapılmadığını savunmuştur. Her ne kadar taraflar arasındaki acentecilik akdinde münhasır delil sözleşmesi var ise de, münhasır delil sözleşmesinin varlığı davalının bu tarz savunmalarının incelenmesine engel teşkil etmez. Bu sebeple ilk derece mahkemesinin kararına dayanak yapılan 05.06.2017 tarihli bilirkişi raporu tarafların tüm istem ve savunmaları ile davalı defterlerini ve ödemeye ilişkin diğer delilleri değerlendirmediğinden bölge adliye mahkemesince karara dayanak olabilecek nitelikte olmadığının değerlendirilmesi isabetli olmuştur. Ancak, bölge adliye mahkemesince, karara dayanak alınan 26.07.2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; davacı defterlerine göre davalı şirketin toplam prim borcunun 2.671.931,71 TL olduğu, davacı kayıtlarındaki davalı şirket ödemelerinin 2.280.493,18 TL olduğu, davalı şirket borcunun 391.438,53 TL olduğu, acente ödemelerinin 138.329,50 TL olduğu, davacı kayıtlarına göre davalı borcunun 253.109,03 TL olduğu, davalının Finansbank A.Ş aracılığıyla yaptığı 14.300,00 TL tutarındaki ödemenin davacı kayıtlarına işlenmediği, yine hasarlı poliçeler prim taksitleri toplamının 25.099,33 TL olduğu, yine 63.275,90 TL teşvik komisyonu bedellerinin davacı kayıtlarında yer almadığı, aynı şekilde çek teslim tutanağında yer alan 1.626,00 TL tutarındaki davalı ödemesinin davacı kayıtlarında yer almadığı, davacının ipotek fekki ile yaptığı tahsilatın önceki bilirkişi raporlarında davalının borcundan düşülmediği, bu kısmın 109.100,00 TL olduğu, davacı kayıtlarında davalı adına fazladan 32.617,13 TL borç kaydı yazıldığı, 9.241,00 TL tutarındaki kısmın müşteri kredi kartından çekilmesi gereken tutarlar olduğu ve neticede davalının ipotek sonucu tahsil edilen alacak da düşüldüğünde davalının davacıya borcunun olmadığı beyan edilmiş olup, bölge adliye mahkemesince açıkça karara dayanak yapılmasa da; dosyaya kazandırılan 18.01.2019 tarihli bilirkişi heyeti raporu ile 12.08.2013 tarihli bilirkişi raporundaki sigorta hukuku uzmanı bilirkişinin görüşleri de aynı yönde olup, anılan bilirkişi raporlarına davacı vekili, borçtan düşülen hasarlı poliçeler primlerinin sigorta mevzuatı ve muhasebe tekniğine göre borçtan düşülemeyeceğini, davalı tarafından primleri ödenmeyen poliçelerin borçtan düşülmemesinin sigortanın özel niteliğinden ya da yasal mevzuattan ileri geldiğini, ödenmemesine rağmen borçtan düşülmeyen poliçeler için bilirkişilerin poliçe niteliklerine göre ayrıca değerlendirme yapması gerektiğini, davalının hak ettiği teşvik komisyon miktarının dayanak raporda sadece 13.275 TL olmasına rağmen daha az miktarda teşvik komisyonu çıkartıldığını, 7534911 numaralı çekin davacı defterlerinde yer almadığı belirtilmesine rağmen davacı defterlerinde yer aldığı ancak hata nedeniyle davacı defterine farklı bedelle kaydedildiğini, incelenmesi halinde bu hususun görüleceğini, bu çekin borçtan ayrıca düşülmemesi gerektiğini, prim alacağı nedeniyle alınan iki adet ipotekten 40.000 TL’lik değerli ipotek için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılmasına rağmen takibin icra mahkemesi kararı ile iptal edildiğinden 40.000 TL’lik ipotek bedelinin borçtan düşülmesinin hatalı olduğunu, sözleşmeye göre davalı acentenin hasarlı poliçeler için hasar ödemesi yapma yetkisi bulunmadığını, davalı tarafından yapılan hasar ödemelerinin bu duruma göre değerlendirilmesi gerektiğini beyan ederek bilirkişi raporlarına ciddi itirazlarda bulunmuş olup, gerek bölge adliye mahkemesince hükme açıkça dayanak yapılan 26.07.2019 tarihli bilirkişi heyeti raporu gerekse mahkemece hükme açıkca dayanak olarak alınmasa da işbu bilirkişi raporu ile aynı yönde değerlendirmeler içeren 18.01.2019 tarihli bilirkişi heyeti raporu davacının anılan ciddi itirazlarını değerlendirip karşılamamış olup, hükme esas alınacak nitelikte değildir. O halde mahkemece yapılacak iş, taraf defterleri ile defter kayıtlarına dayanak belgelerin, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin alanda uzman kişilerden oluşan yeni bilirkişi heyetine tevdi ile, davacının önceki bilirkişi raporlarına ciddi nitelikteki itirazlarını karşılayan rapor alınarak neticesine göre karar verilmesi gerekirken, eksik değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamış olup, kararın anılan nedenle bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına karar verilmiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...