Karar Metni
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Balıkesir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 10.10.2019 tarih ve 2016/24 E. – 2019/379 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve asıl davada davalı-birleşen davada feri müdahiller …, …,… ve … vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, tarafların ortağı olduğu davalı şirketin amacını gerçekleştirmesinin imkansız olduğunu, zira müvekkilinin şirkete ortak olduğundan bu yana 7 yıl geçmiş olmasına rağmen amacına ulaşamadığını, şirketin ne bir merkezinin ne de sorumluluk üstlenecek bir yönetim kurulunun bulunmadığını, şirket merkezi olarak kayıtlarda gösterilen adresin 7 yıldır boş olduğunu, şirketin sadece ticaret sicili kayıtlarında var gözüktüğünü, gerçekte böyle bir şirketin bulunmadığını ileri sürerek, davalı şirketin amacını gerçekleştirmesinin imkansızlığı nedeniyle infisah ettiğinin tespitine ve şirketin tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, birleşen davada da davacı vekili, davalı şirkete birçok ödemeler yaptığını, davacının, davalı şirketten alacaklı olduğunu, bu alacak miktarının toplamda ne kadar olduğunun bilinmediğini ileri sürerek davalı şirketten alacaklı olduğunun ve bu alacak miktarının toplamda ne kadar olduğunun tespit edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, husumetin sadece anonim şirketin tüzel kişiliğine yöneltilmesi gerektiğini, esas yönünden ise dava konusu edilen şirketin anonim şirketi olarak kurulduğunu, limited şirketlerde olduğu gibi kendiliğinden infisahının tespitine ilişkin dava açılamayacağını, anonim şirket tasfiyesinin ne şekilde yapılacağı 6102 sayılı TTK ‘ nın 529 ve devamı maddelerinde sayılmış olup buradaki şartların oluşmadığı gibi 530 md. yönteme de uyulmadığını, doğrudan davacı tarafın dava açma ehliyeti ve davada hukuki yararı olmadığını, hatta hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiş, birleşen davada davalı şirket cevap dilekçesi sunmamış, feri müdahiller vekili, davacı tarafın “Davalı şirkete muhtelif tarihlerde yapmış oldukları ödemeler nedeniyle, davalı şirketten alacak hakkı olduğunun ve alacak miktarının tespit edilmesi ” talebinde bulunarak tespiti istenilen alacakları tek tek tarih ve miktar olarak gösterilerek açıklandığını, böylece iddia edilen alacak miktarı toplamının 1.371.242,00,- TL olarak belirlendiğini, harçlar yasasına göre konusu para ile ifade edilebilecek tüm davalarda nispi harç alındığını, davacı tarafın dava dilekçesinde belirttiği alacak miktarının toplamı üzerinden nispi harç yatırması gerektiğini, harç yatırıldıktan sonra davanın esasına yönelik savunma haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu, uyulan bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin faaliyet durumu ve infisah şartlarının oluşup oluşmadığının tespiti bakımından mali müşavir bilirkişiden alınan 22.08.2016 tarihli bilirkişi raporunda davalı şirketin 22.07.2008 tarihinden itibaren organsız bulunduğu, 21.07.2005 tarihinden sonra faaliyette olduğunu gösteren herhangi bir yasal defter ve belgenin sunulmadığı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili maddeleri hükmü gereğince infisah ettiğinin tespit edildiğinin bildirildiği, davalı şirkete atanmış olan Kayyım Mali Müşavir … 24.07.2017 havale tarihli kayyım raporunda, davacı … Kabakçı’nın davalı şirketin % 51 hissedarı olduğu, davalı şirketin en son genel kurul toplantısını 21.07.2005 tarihinde yaptığı, bu tarihten sonra kanunen her yıl yapılması zorunlu olan genel kurul toplantılarını yapmadığı, bu tarihten sonra şirket ticaret sicil kayıtlarında herhangi bir değişiklik olmadığı,şirketin fiilen herhangi bir ticari faaliyet göstermediği, kayıtlarında şirket adresi olarak belirtilen adreste de böyle bir şirketin idari olarak faaliyette bulunmadığı, davalı şirketin vergi mükellefiyet kaydının 23.11.2012 tarihi itibariyle 2004/13 sayılı iç genelge gereğince fiilen faaliyette olmaması nedeniyle resen silindiği, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ait yevmiye defter kayıtlarına göre 2011 yılından itibaren, şirket karar defterinde alınmış kararlara göre 21.07.2005 tarihinden itibaren şirketin fiilen faaliyette bulunduğuna dair hiçbir kaydın, belgenin ve bilginin bulunmadığı, davalı şirketin yapılmayan genel kurul toplantılarının yapılması, yeni yönetim kurullarının seçilmesi konusunda veya şirketin fiilen faaliyete geçirilmesi konusunda gerek son seçilen şirket yönetim kurulu üyeleri ile gerekse şirketin mevcut ortakları tarafından yapılmış herhangi bir girişimin bulunmadığı, dosya kapsamındaki, şirket karar defteri üzerine alınan kararlar, detay mizanlar, belge ve kayıtlara göre, şirketin faaliyet konusu olan otomotiv ve yedek parça alım satımına yönelik bayiliği ve akaryakıt satışı konusunda son genel kurul toplantısının yapıldığı 21.07.2005 tarihinden beri fiilen herhangi bir ticari faaliyette bulunduğuna dair hiçbir evrak, belge ve kaydın bulunmadığı, davalı şirketin 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yılı yevmiye defter kayıtları ile dosyaya sunulan davalı şirkete ait 2005 yılı detay mizan kayıtlarına göre, davacı … davalı şirketten birleştirilen dava dosyası tarihi (11.11.2014) itibariyle toplam 634.017,76 TL alacaklı durumda bulunduğunun tespit edildiği,12/02/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, kuruluşunun üzerinden dava tarihine kadar 7 yıldan uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen henüz faaliyetlerine başlamayan ve yargılama sırasında da bu yönde bir gelişme kaydetmeyen, üstelik 2008 yılından bu yana yönetim organı da bulunmayan, yani yaklaşık 12 yıldır hiçbir faaliyet gerçekleştirmeyen anonim şirketin ortağı olan davacının 6102 sayılı TTK’nın madde 530. veya 531 hükmü gereğince şirketin feshini isteyebilmesinin koşullarının oluştuğunun bildirildiği, davacının bilançolara ve defterlere göre şirketten alacağının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından muhasebeci bilirkişinin 03.08.2018 havale tarihli bilirkişi raporunda davalı şirketin detay mizan, muavin defter, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yılı yevmiye defterlerinin incelenmesi sonucunda davalı şirketin 2005 yılı muavin defter kayıtlarına göre davacının da sunmuş olduğu dekontlar incelendiğinde dekontlardan 535.300,00 TL’ nin kayıtlarda gösterildiği, 300.642,77 TL’lik makbuzların defterlere işlenmemiş olduğunun tespit edildiği, bu hesaplamalara göre davacının alacaklı olduğunu beyan ettiği 1.371.242,77 TL’nin hatalı olduğu bu beyan edilen parasal rakamda davalı şirketin defter ve belgelerinde gösterilmiş olan rakam olan 535.300,00 TL’nin iki defa toplam alınmış olduğunun (makbuzların toplamı + defter toplamı) (835.942,77+535.300:1.371.242,77 TL) görüldüğü, bu hesaplamalar ışığında davacının davalı şirketten her ne kadar 2005 yılı defterinde 31.12.2005 tarihine göre davalının alacağı 535.300.00 TL gösterilmiş olsa bile toplam (535.300.00 + 300.642.77 ) 835.942,77 TL alacaklı olduğu bildirildiği, davalı şirketin 22/07/2008 tarihinden itibaren organsız bulunduğu, 21.07.2005 tarihinden sonra faaliyette olduğunu gösteren herhangi bir yasal defter ve belgenin sunulmadığı ve infisah şartlarının oluştuğu, birleşen dosya yönünden ise davacının 835.942,77 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle Kabakçılar Otomotiv San. ve Tic. A.Ş.’nin infisah ettiğine dair davanın kabulüne, infisah ettiğinin tespitine, birleşen dava yönünden ise, birleşen davanın kabulü ile; davacı … Kabakçı’nın 835.942,077 TL alacağının dava tarihi itibariyle tespitine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili ve asıl davada davalı gerçek kişiler ile birleşen davada feri müdahiller …, … … ve … vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1-HUMK’nın 57. maddesi ve HMK’nın 68. maddesi uyarınca, hüküm sadece davanın tarafları hakkında verilebileceğinden, hükme karşı temyiz yoluna başvurma hakkı da hakkında hüküm tesis edilen tarafa aittir. Lehine müdahale edilen taraf hükmü temyiz ederse onunla birlikte hareket etme yetkisine sahip olan fer’i müdahil de hükmü lehine katıldığı tarafla birlikte temyiz edebilir. Aksi halde tek başına hükmü temyiz edemez. Ancak, anılan madde hükmüne aykırı olarak müdahil hakkında da hüküm verilmişse, fer’i müdahil hükmü, sadece kendisi hakkındaki bölümü bakımından (hükmün kendisine ilişkin bölümünü) temyiz edebilir. Birleşen davada davalı şirket tarafından hüküm temyiz edilmediği ve feri mühadiller açısından aleyhlerine de hüküm kurulmadığından fer’i müdahillerin birleşen dava yönünden kararı temyiz hakkı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca asıl ve birleşen davada davalı şirket tarafından hüküm temyiz edilmemiş olup, mahkemece asıl davada davalı gerçek kişiler yönünden pasif husumetten redde dair verilen karar kesinleşmiş olup, asıl davada verilen hükmü asıl davada davalı gerçek kişilerin temyizinde hukuksal yarar olmadığı gibi birleşen dava yönünden de davalı şirket tarafından temyiz edilmemesi nedeniyle feri müdahillerin birleşen davada verilen hükmü temyiz etmeleri usulen mümkün bulunmadığından asıl davada davalı gerçek kişiler ile davada feri müdahiller vekilinin temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
3-Davacı, birleşen tespit davasında dava dilekçesinde 25.20 TL peşin harç, ıslah dilekçesinde de 14.795,32 TL ıslah harç olmak üzere toplam 14.820,52 TL harç yatırmış olup, tespit davasının maktu karar ve ilam harcına tabi olması nedeniyle alınması gerekli 44,40 TL maktu karar ve ilam harcının mahsubu ile arta kalan 14.776,12 TL harcın davacıya iadesine karar verilmesi gerekirken ıslah harcının göz ardı edilerek hüküm fıkrasının 4 nolu bendinde yazılı şekilde 19.20 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına karar verilmesi doğru değil, bozmayı gerektirmekte ise de bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı HMK Geçici 3/2 maddesi delaletiyle 1086 sayılı yasanın 438/7 maddesi gereğince kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...