Karar Metni
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 17. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 09.11.2017 tarih ve 2015/1166 E- 2017/992 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine , istinaf isteminin kabulüne dair İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nce verilen 08.03.2019 tarih ve 2018/230 E. – 2019/519 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından duruşmalı, davacı vekili tarafından duruşmasız olarak istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline gönderilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra gönderildiği anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 17.03.2020 günü hazır bulunan davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı ile davalının müteveffa …’in varisleri olduğunu, davalının müteveffa …’in üvey oğlu, davacının ise müteveffanın eşi olduğunu, davacı, davalı ve davalının kardeşi … arasında mirastan kaynaklanan çok sayıda dava bulunduğunu, davalının ızrar kastı ile dava konusu senedi üreterek takibe koyduğunu, davalının dava konusu senet ile ilgili yargılandığı ceza davasından delil yetersizliğinden beraat ettiğini, ancak bu yargılama aşamasında verdiği beyanında, davacıya senet nedeniyle borç para vermediğini, senedin miras dolayısıyla teminat olarak verildiğini ifade ettiği, senedin nakden kaydını taşıdığını, senedin sahte olarak üretildiğini iddia ederek takibin durdurulmasına, satışın önlenmesine, takibin iptaline ve davalı aleyhine kötü niyetli takip tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının davalının kendi şahsi mal ve haklarını ve babasından kalan mirası hileli, aldatıcı iş ve işlemlerle büyük oranda zimmetine geçirdiğini, taraflar arasındaki davaların ızrar kastı ile olmadığını, haklı nedene dayandığını, hakimin Yargıtay içtihatlarına göre beraat kararı ile bağlı olmasa dahi ceza yargılamasında tespit edilen olgularla bağlı olduğunu, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen 2014/176 esas sayılı dosyada senetteki alacağın nedeninin ayrıntılı ve belgeli olarak açıklandığını, bu nedenin beraat kararına esas olduğunu, babası öldükten sonra davalının İzmir’deki gayrimenkullerinin satılması, murisin borçlarının ödenmesi, veraset işlemlerinin yürütülmesi için davacıya vekalet verdiğini, ancak davacının yaptığı işlemlerin neticesinden bilgi vermediğini, kendisinin şikayet hakkını kullanacağını söylediğini, bunun üzerine davacının yaptığı hesaplamalara göre kendisine 1.500.000,00 TL ödemesi gerektiğini beyan ettiğini ve senedi kendisinin yanında hazırlayıp verdiğini, bu hususu ceza dosyasında ifade ettiğini, vekaletnamelere dayalı olarak dokuz adet taşınmaz hisselerini sattığını ve babasının borçlarını ödediği yalanını söylediğini, davalı borç ve alacak listesini istediğinde veremediğini, bu nedenle davalının davacıdan alacaklı olduğunu ve davacının da ödeyemediği alacağın yerine senet verdiğini, bu yönde ceza mahkemesinde tespit edilen, ikrar mahiyetinde bağlayıcı beyanları olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, Asliye Ceza Mahkemesi’nin kesinleşen dosyasında alınan ekspertiz raporunda belirtildiği üzere senet altındaki imzanın davacının eli ürünü olduğu, imzaya yönelik sahtelik iddiasının ispatlanamadığı, davalı tarafından ele geçirilen davacının imzasına havi bir belgeden üretildiği ve dolayısıyla açığa atılan imzanın kötüye kullanıldığı iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği, iddianın suça matuf olması nedeniyle yemin deliline de dayanılamayacağı, davalının ceza dosyasında da beraat ettiği gerekçesiyle davanın reddine, icra takibinin durdurulmasına dair ihtiyati tedbir kararı infaz edilmediğinden İİK 72/4 maddesinde düzenlenen kötü niyet tazminatına dair şartların oluşmadığına karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, 11.01.2017 tarihli Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi raporunda, inceleme konusu senette davacı …’in imzasının başka bir belgeden bilgisayar ortamında kopyalanarak oluşturulup oluşturulmadığı, senet metnindeki yazı tipinin hangi bilgisayar programında kullanılan yazı tipi olduğu ve söz konusu bilgisayar programının hangi tarihte kullanılmaya başlandığı hususlarının tespiti yönünden inceleme yapıldığının belirtildiği, dosyadaki bilimsel mütalaa ve önceki ekspertiz raporlarının da incelendiği, inceleme konusu belgenin sol alt köşesinde yer alan ‘saygılarımla …’ yazısının bir toner, bu metin üzerinde yer alan diğer tüm yazıların farklı ikinci bir toner ile yazdırılmış olduğu, söz konusu yazıların birlikte ve sırası dahilinde yazdırılmadıkları ve yine imzanın toner ile oluşturulmuş çizginin üzerinde yer aldığının saptandığı, dolayısıyla üst bölümü boş olan belgenin imzadan yararlanılmak suretiyle senet haline dönüştürülmüş olduğu kanaatinin bildirildiği, buna göre davacının tonerle içten selamlarımla yazılı belgeyi imzaladığı, senedin bundan sonra üst kısmının farklı bir tonerle doldurulduğu, her ne kadar boş kağıda imzanın sonradan doldurulup senet haline getirilmesi mümkün ise de, belgenin imzalayan tarafından senet doldurulması iradesiyle imzalanıp karşı tarafa verilmesi, yani bu yöndeki iradenin/manevi unsurun oluşmasının önem taşıdığı, somut olayda ıslak imza atılmış belgenin davacının isteği ile verilmediği, Alman makamlarına verilmiş başka bir dilekçeden bu bölümün alınarak üstü doldurulup senet yaratıldığı/oluşturulduğu iddiasının söz konusu olduğu, davalının senedin davacının rızasıyla oluşturulduğuna dair bir ispat vasıtası sunamadığı, davacının bono düzenleme kastı ile bu imzayı atıp verdiğinin sabit olması gerektiği, senedin rızayla verilen imzaya istinaden oluşturulduğunun kati olarak sübut bulmadığı gibi, yan deliller olan ATK raporu, davacı ile davalı taraf arasında senet tarihi itibarıyla mevcut olan miras uyuşmazlıkları, taraflar arasında bu uyuşmazlıktan kaynaklanan çok sayıda takip ve dava dosyasının mevcudiyeti, buna rağmen 5 yıl sonraya vadeli senedin davalıya verilmesinin hayatın olağan akışına ve olayların akışına aykırılığı, Savcılıkta yapılan krimal inceleme ile grafoloji uzmanı incelemesi, davalının ceza dosyasında senet metnindeki “bedeli nakden alınmıştır” ifadesine aykırı olarak, davacının satıp bedelini vermediği miras mallarına karşılık bu senedi verdiğini savunmuş olması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının rızasıyla senet oluşturulması için imzalı belge verdiğinin sübut bulmadığı, davalının ceza kovuşturmasından beraat ettiğine dair savunma yönünden ise TBK’nın 74. maddesi gereğince, hakimin ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinden verilen beraat kararı ile de bağlı olmadığı, ancak ceza mahkemesinin kararının, maddi olayların saptanması açısından hukuk hakimini bağladığı, ceza davasında sanık olan davalının delil yetersizliğinden beraat ettiği, bu kararın hukuk hakimini bağlamayacağı, uyuşmazlığın mahiyeti, taraflar arasında çok sayıda dava olması, davacının davalı aleyhine yaptığı takipler nazara alındığında davalının haksız ve kötü niyetli olarak takip yaptığına dair yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacının davasının kabulüne, 13.02.2008 tarihli 1.500.000,00 TL bedelli 01.04.2013 vade tarihli, borçlusu …, alacaklısı … olan senetten dolayı davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
(1) İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.
(2) Davacı vekilinin temyizine gelince; İİK m. 72/5 hükmü; “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz,” düzenlemesini içermektedir. Bu hüküm gözetilerek uyarınca haksız ve kötü niyetle davacı aleyhine takip başlatan davalı aleyhine tazminata hükmolunması gerekirken hüküm fıkrasında bu konuda karar verilmemesi ve gerekçede de aksi yönde görüş beyan edilmesi doğru görülmemiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu yönden bozulması gerekmiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...