MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2020 / ****
Karar No 2021 / ****
Karar Tarihi **.04.2021
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 21.05.2019 tarih ve 2015/1211 E- 2019/560 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nce verilen 09.06.2020 tarih ve 2019/1747 E- 2020/518 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında grup genel kredi sözleşmesi imzalandığını ve bu sözleşmeye istinaden müvekkiline 3 adet kredi kullanıldırıldığını, müvekkilinin 31.05.2013 tarihinde davalı bankaya başvurarak kredilerinin tamamını erken kapamak istediğini ve erken kapatma indirimden yararlanmak istediğini bildirdiğini, davalı bankanın erken kapamanın ancak tüm risk miktarının yatırım hesabına bloke edilmesi halinde mümkün olabileceğini, erken kapama nedeniyle hiçbir indirim yapılmayacağını, paranın hesapta bloke olarak tutulacağını belirttiğini, müvekkili tarafından erken kapamayı sağlamak için vade sonunda ödenmesi gereken tüm paranın 26.06.2013 tarihinde davalı bankaya yatırıldığını, davalı bankanın yapılan bu tahsilat karşılığında genel kredi sözleşmesi için alınan taşınmaz üzerindeki ipoteği fekettiğini, ancak yatırılan nakit tutarı bloke hesaba aldıktan sonra kredilerin itfa planındaki vadelerde taksitleri tahsil etmeye devam ettiğini, dolayısıyla davalı bankanın erken kapama indirimi uygulamadığı gibi, krediyi kapatma yoluna gitmeyerek nakit karşılığı krediye dönüştürdüğünü, paranın nemasız olarak bankada cari hesapta bloke edilmeye devam edildiğini, günümüzde aylık vadeli mevduat faizinin %10 olduğu bir ekonomik ortamda basiretli bir tacirin parasının faizsiz şekilde değerlendirilmesinin düşünülemeyeceğini, her ne kadar katılım bankaları murabaha şeklinde (gerçek bir malı satıcıdan peşin alıp o malı vadeli almak isteyen müşteriye taksitle satmak suretiyle) finansmanda bulunur ise de, taraflar arasındaki kredi ilişkisinin diğer bankaların kullandırdıkları ticari krediler ile örtüştüğünü, sonuç olarak davalı bankanın 26.06.2013 tarihinde tüm kredi tutarını tahsil ettiği halde tahsil ettiği 1.500.000 TL tutarı blokeli hesapta nemasız bir şekilde bekleterek ve müvekkili şirkete kullandırdığı 3 kredi hesabına kâr payı tahakkuk ettirerek müvekkilinin zararına neden olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kredi hesabının kapatılmasına, 26.06.2013 tarihinden sonra davalı bankaya fuzulen ödenen kar payları ve gider vergilerinden oluşan şimdilik toplam 188.731,51 TL’nin işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacı ile imzalanan kredi sözleşmesinin 5. maddesinde, davacıya kullandırılan kredinin niteliği hakkında açık bir düzenlemenin bulunduğunu, müvekkil bankanın nakit blokaj karşılığında ipoteği fek etmesinin zımni olarak kabul anlamı taşımadığını, bu talebin kabul edilebilmesi için banka tarafından kabul yazısının olması gerektiğini, 6098 sayılı Borçlar Kanunun 96. maddesine göre ticari kredilerde erken ödeme ve yapılandırma yapılmadığını ve iskonto uygulamak zorunda olmadıklarını, davacının kullandığı kredinin taksit miktarı toplamının davacının borcunu gösterdiğini ve borcun sadece anapara ile sınırlı olmayıp vergi ve kar payı tutarlarını da kapsadığını, aksi takdirde bankanın zarar etmesinin söz konusu olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının, davalı bankadan ticari kredi kullandığı, kredilerinin tamamını erken kapatmak için talepte bulunduğu ve erken kapatma indiriminden yararlanmak istediği, davalı bankaca verilen ” mail” cevabında, ” erken kapamanın ancak tüm risk miktarının yatırım hesabına bloke edilmesi halinde onay alabileceğinin belirtildiği, aynı cevapta, erken kapamada hiçbir indirim yapılmayacağı, paranın hesapta bloke olarak tutulacağının ” ifade edildiği, 26.06.2013 tarihinde davacının mevduat hesabına EFT delaletiyle, 1.550.000,00 TL’ nın alacak kaydedildiği, aynı gün (26.06.2013) ilgili tutarın 736175 no.lu teminat hesabına virman yapıldığı, kredilerin teminatını oluşturan gayrimenkullerle ilgili ipoteklerin fekedildiği, teminat hesabına alınan ilgili tutarın, tüm kredi risklerinin vade sonlarına kadar tasfiyesi süresince bu hesapta tutulduğu, tahsilat işlemlerinin iş bu hesap delaletiyle yapıldığı, yani, davacı firmanın 26.06.2013 tarihinde davalı banka hesabına yatırdığı 1.550.000,00 TL’nın tüm kredilerin tasfiyesine kadar, bloke hesapta vadesiz bir şekilde (kâr payı işletilmeksizin) bekletildiği, dolayısıyla, davacı firmanın bu süre içinde nema (faiz veya kâr payı) kaybı yaşadığı, diğer taraftan, davalı bankanın ise aynı süre içerisinde şubesine – bankasına- vadesiz (maliyetsiz) kaynak yaratarak, maddi kazanım elde edilmesine neden olabileceği, davacı firmanın yatırmış olduğu tutarın, (1.550.000.-TL.) teminat hesabına alındığı 26.06.2013 tarihinden – bakiyesinin sıfırlandığı tarihe kadar 26.01.2017 (Bloke hesabında son işlem tarihi) yasal faiz işletilmesi gerektiği, bu şekilde yapılan faiz hesabının uygun görüldüğü, her ne kadar davalı vekili davacının erken ifada bulunması nedeniyle indirim talep etmesinin taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olduğunu beyan etmiş olsa da davacının talebinin erken ödeme indirimi olmadığı ancak davacının tüm kredi borcunun tek seferde erken yatırdığı, ancak buna rağmen davalı bankanın kredi borcunu tamamen kapamayıp yatırılan bedeli hesapta bloke ederek her bir kredi taksit günü geldiğinde taksitin ödenmesi nedeniyle hesapta bloke edilen bedeller yönünden nema sağladığı hususunun açık olduğu, sonuç olarak davacının 179.925,05 TL zararının bulunduğu, davacının bir diğer talebininde kredi hesabının kapatılmasına yönelik olduğu, söz konusu işlemin banka tarafından kredi borcu kapandığında yapılabileceği ve bu talep yönünden davacının hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 179.925,05 TL’nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasında imzalanan ” Grup Genel Kredi Sözleşmesi ” ve “Kurumsal Finansman Desteği Talep Formu” incelendiğinde, kullandırılmış olan kredilerin vadeden önce kapatılabileceği, böyle bir işlem için indirim uygulanabileceği ve/veya erken kapama komisyonu alınacağı ya da davalı bankanın taraflarca kararlaştırılan ve taksit tutarlarına yansıtılan kâr payı alacağından vazgeçeceğine dair sözleşmede herhangi bir hükmün bulunmadığı gibi, bu alacağından indirim yapacağına ilişkin dosyada herhangi bir yazılı delile rastlanılmadığından davacının talebinin uygun görülmediği, diğer taraftan eldeki davada, taksitli kredi borcunun erken kapatılması nedeniyle davalı bankaya fazladan ödenen kar payı ve gider vergilerinden dolayı oluşan zararın tazmini istenmiş olmasına karşın, ilk derece mahkemesince, talep dışına çıkılarak, bloke hesapta vadesiz bir şekilde tutulan paradan dolayı davacının mahrum kaldığı faiz alacağına hükmedilmesinin de doğru olmadığı gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...