MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2019 / ****
Karar No 2021 / ****
Karar Tarihi **.04.2021
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 19.12.2018 tarih ve 2015/499-2018/1672 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından duruşmalı, asıl davada davalı-birleşen davada davacı Oskay Sigorta Arac. Hizm. Ltd. Şti. vekili tarafından duruşmasız olarak istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 13.04.2021 günü hazır bulunan asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili Av. … ile karşı taraf vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin %38,5 oranında davalı şirketin hissedarı olduğunu, davalıların sahte imzalarla müdür tayin ettiklerini, şirket kârlarını dağıtmayıp zimmetlerine geçirdiklerini, bu doğrultuda şahsi menfaat sağlayarak kendi adlarına taşınmazlar edindiklerini, bu hususların 2010 yılı Temmuz ayında yapılan araştırmalar sonucu tespit edildiğini, davalılar aleyhine suç duyurusunda bulunulduğunu, davalı şirketin 31.12.1998 ila 31.12.2009 tarihleri arasında toplam 1.175.705,10 TL kâr ettiği ve müvekkilinin de dağıtılmasını talep ettiği halde bu kârların dağıtılmayıp davalılarca kullanıldığını, 699.091,91 TL’nin davalı …’ın uhdesinden göründüğünü, 20.08.2010 tarihli ihtarname ile müvekkilinin hissesine düşen kâr payının istendiğini, kasada 468.707,18 TL gözükmekte ise de fiilen bulunmadığını, nerede olduğunun bilinmediğini, bu hususun da ihtarname ile sorulduğunu, cevap alınamadığını, bu olayların taraflar arasında tahammül edilemez huzursuzluklara sebebiyet verdiğini, husumetin boyutlarının şirketin amacına engel olduğunu, ortak gayeyi gerçekleştirmeyi güçleştirdiğini ileri sürerek müdür azlini, haklı sebeplerle davalı şirketin fesih ve tasfiyesini, şimdilik 467.000.- TL kâr payı alacağının, fesih tarihine kadar doğmuş ve doğacak kâr payının tahakkuk ettikleri tarihten itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tespitini, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, tasfiye sonucu elde edilecek gelirin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Asıl davanın davalıları vekili, davalı şirketin Bursa Merkez Şube ve İstanbul Şube olarak yapılandırıldığını, müvekkili …’ın diğer müvekkili …’ın müdürlüğünde Bursa Şubesinde faaliyet gösterirken davacının İstanbul Şubesinde faaliyet yürüttüğünü, tarafların bu şubelerden elde ettikleri gelirleri karşılıklı rıza ve muvafakat ile kâr paylarına mahsuben aldıklarını, davacının elde ettiği gelirleri resmî kayıtlara yatırmadığının sabit olduğunu, müvekkillerinin haksız menfaat elde etmediğini, her işlemin davacının bilgisi ile yapıldığını, davacının kendi hissesine düşenin çok üstünde bir rakamı tahsil ettiğini, 1.403.260,37 TL’nin 2000-2010 yılları arasında İstanbul Şubesi tarafından tahsil edilip şirkete ödenmediğini, davacının İstanbul Şubesine müdür olarak atanmasına dair müvekkili …’a izafeten atılan imzanın sahte olduğunu, davacının kendi kusurna dayanarak fesih ve tasfiye isteyemeyeceğini, davacının müvekkillerinden …’ın şirket müdürlüğünden 10 yıldır haberinin olmadığını ileri sürmesinin inandırıcı bir tarafının bulunmadığını, …’ın %61 oranında şirket hissedarı, …’ın ise şirket müdürü olduğunu, bugüne kadar davacının kâr payı talep etmediğini, zaten payından fazla bir geliri elde ettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacılar vekili, davacı şirketin müvekkili … ile davalı arasında kurulup sigorta acenteliği yaptığını, İstanbul Şubesinin davalı tarafından yönetildiğini, bugüne kadar şube gelirlerinin tamamını uhdesinde tuttuğunu, kârları aldığını, vergisel sorumluluklarını yerine getirmediğini, tahsil ettiği paraları şirket kasasına göndermediğini ileri sürerek şimdilik 10.000.- TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı vekili, müvekkiline kâr payı ödenmediğini, kasada gözüken paranın fiili olarak bulunmadığını, nerede olduğunun bilinmediğini, Ocak 2008’e kadar İstanbul Şube olarak müvekkilinin tahsilatları Merkez Şubeye gönderdiğini, Anadolu Sigorta’nın Ocak 2008 tarihinde primlerin hesap kesinleştirmelerinde Bursa ve İstanbul Şubelerinin ayrı ayrı ödemeleri gerektiği yönünde talimat verdiğini, bundan sonra müvekkilinin Şubat 2008 dönemi itibariyle İstanbul Şubesi olarak tahsil ettiği primleri Anadolu Sigorta’ya gönderdiğini, İstanbul Şubesinin ürettiği poliçelerin %70’lik kısmının kredi kartıyla doğrudan Anadolu Sigorta’ya ödendiğini, Anadolu Hayat Emeklilik A.Ş’nin Bursa Merkez Şubesinin banka hesabına yaptığı ödemenin %65’lik kısmının İstanbul Şubesinin ürettiği poliçelerden kaynaklandığını, İstanbul Şubenin gelirlerini şirkete bu şekilde ödediğini, anılan paranın yok olduğunu, İstanbul Şubesinin gelirlerinin genel giderlerin düşülmesini müteakip Bursa Merkez Şubeye gönderildiğini, İstanbul Şubesinin mizan yapamadığını, kayıtların Merkezde tutulduğunu, bu davanın müvekkiline kâr payı ödememek için kötüniyetle açıldığını, diğer ortak …’ın kendisine düşen kâr payını aldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, uyulan bozma ilamı, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, kâr payı ödenmesi hususunda genel kuruldan bir talepte bulunmayan asıl dava davacısının kâr payını dava yoluyla isteyemeyeceği, her ne kadar şirket ortakları arasında husumet boyutunda geçimsizlik varsa da fesih için haklı sebeplerin ortaya çıkmasında davacı ortağın eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması gerektiği, ilk raporda uyuşmazlıkta davacının kusurlu olduğunun, ikinci raporda ortakların eşit oranda kusurlu olduğunun belirtildiği, en az davalı kadar kusurlu olan davacının fesih talebinin yerinde görülmediği, birleşen davanın davacısı şirketin şube
müdürü davalının 2002-2010 yılları arasında yaptığı giderleri defterine kaydettikten yaklaşık 8 yıl sonra bu giderlerin bir kısmının gerçek olmadığını iddia etmesinin iyiniyet kurallarıyla bağdaşmadığı, kaldı ki her iki şubenin hasılatın yaklaşık %73’ünü gider gösterdiği, tarafların bu hususta birbirlerinden talepte bulunamayacağı gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davada davacı … yönünden aktif husumet yokluğundan, davacı şirket yönünden esastan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl dava davacısı- birleşen dosya davalısı vekili ile asıl dava davalısı- birleşen dosya davacısı Oskay Sigorta Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti. vekili temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre asıl davanın davacısı vekilinin, asıl davanın davalıları gerçek kişilere yönelik tüm, davalı şirkete yönelik aşağıdaki (2) numaralı bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları, asıl davanın davalısı- birleşen davanın davacısı şirket vekilinin ise aşağıdaki (3) numaralı bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Asıl davada, davacı diğer taleplerin yanında davalı şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesini de istemiştir. Mahkemece, davacının en az diğer ortak kadar kusurlu olduğu, bu sebeple fesih ve tasfiye isteyemeyeceği gerekçesiyle fesih ve tasfiye talebinin reddine karar verilmişse de davalı şirket iki ortaklı olup ortakların şikayeti nedeniyle davacı ortak ile davalı ortağın oğlu olan şirket müdürü hakkında sahtecilik, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı, uzun süredir Bursa ve İstanbul Şubelerinin gelir ve giderlerinin ayrıştırıldığı, Bursa Şubesinin gelirinin davalı ortak, İstanbul Şubesi gelirinin davacı ortak tarafından kullanıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Dinlenen tanık …, 9 yıl boyunca şirket müdürlüğü yaptığını, ortakların stopaj ödememesi için şirketçe kâr payı dağıtılmadığını beyan etmiştir. Dairemizin 16.12.2014 tarih ve 2014/674-19885 E.- K. sayılı ilamında davacının yaptığı giderlerin şirket merkezinde tutulan defterlerde kayıtlı olup olmadığının anlaşılamadığı belirtilmişse de 15.02.2013 tarihli bilirkişi raporunun sonuç bölümünün 5 nolu bendinde şirketin İstanbul Şubesinin 2002-2010 yılları arasında 1.007.273,23 TL gider yaptığı, bu giderlerin şirketin yasal defterlerinde kayıtlı olduğu ifade edilmiş, 31.05.2018 tarihli raporda da söz konusu giderlere ilişkin belgeleri teslim alıp ticari defterlerine kaydettikten sonra bu belgelerin bir kısmının gerçek olmadığını iddia etmenin iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığı belirtilmiştir. Ortaklar arasındaki husumetin boyutu ve ortakların gelirleri fiilen ayırması gözetildiğinde iki ortaklı şirketin amacına ulaşmasının olanaksız bulunduğu, bu durumun meydana gelmesinde davalı ortağın da kusurlu olduğu gözetildiğinde davacının şirketin feshini talep etme ve davalı şirketin fesih şartlarının oluştuğunun kabulü gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi yerinde olmamış, asıl davada verilen hükmün bu yönden asıl dava davacısı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3- Birleşen dava davacısı şirket vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, mahkemece 08.10.2013 tarihli kararda birleşen davanın kabulü ile 10.000.- TL’nin birleşen davanın davalısından tahsiline karar verilmiş, Dairemizin 16.12.2014 tarih ve 2014/674 E.- 19885 K. sayılı ilamının 1 numaralı bendinde asıl davanın davacısı- birleşen davanın davalısı vekilinin sair temyiz itirazları reddedilmiş, mahkeme kararı 2 numaralı bentte ortaklar arasında anlaşmazlıkta kusurlarının araştırılması gerektiği, 3 numaralı bentte ise diğer ortağın aktif dava ehliyetinin bulunmadığından bu ortak tarafından açılan birleşen davanın reddi gerektiği yönünden bozulmuştur. Bu durumda birleşen davada istenen 10.000.- TL’nin birleşen davanın davalısından tahsiline ilişkin hüküm bozma kapsamı dışında kalmakla birleşen davanın davacısı şirket yararına usuli müktesep hak oluştuğunun nazara alınması gerekirken birleşen davanın reddedilmesi yerinde olmamış, birleşen davada verilen hükmün de bu yönden birleşen davanın davacısı şirket yararına bozulmasını gerektirmiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...