Karar Metni
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 16.03.2018 tarih ve 2014/1252 E. – 2018/269 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine,istinaf isteminin esastan reddine-kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nce verilen 10.10.2019 tarih ve 2018/1419 E. – 2019/1264 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı Toksar İnşaat ve Yapı Malzemeleri San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 31.05.2021 günü hazır bulunan davacı-karşı davalı vekili Av. … ile davalı-karşı davacı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili, taraflar arasında 2008 yılından beri mal satışına ilişkin cari hesap ilişkisi olduğunu ve bu alacağa ilişkin açılan itirazın iptali davasının kabul edildiğini, temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini, o davada davalının davacıya talep edilen tutarın üzerinde borçlu olduğunun tespit edildiğini, bu nedenle davacının bakiye alacağının tahsili amacıyla dava konusu icra takibinin başlatıldığını, ancak davalının takas-mahsup definde bulunarak borca itiraz ettiğini, oysa davalının takas iddiasının gerçekte olmayan bir alacağa yönelik olduğunu, davalının 31.07.2010 tarihli sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart alacağı olduğunu ileri sürdüğünü, ancak sözleşme resmi şekilde yapılmadığından geçersiz olup bu sözleşmeye dayalı cezai şart koşulunun da geçersiz olduğunu iddia ederek itirazın iptali ile takibin devamına, %20 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili, taraflar arasında akdedilen 31.07.2010 tarihli gayrimenkul karşılığı pencere aksesuarı satım sözleşmesi ve bu sözleşme ile birlikte imzalanan gayrimenkul devir protokolüne aykırı davranılmış olması nedeniyle davalının 230.000,00 TL
cezai şart alacağının bulunduğunu, davacı sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürmüş ise de tarafların edimlerini yerine getirmelerinden sonra dürüstlük ve iyi niyet kuralı gereği bu yönde bir iddia ileri sürülemeyeceğini, davalının takasa konu alacağı nedeniyle davacının icra takibine konu borcunun sona erdiğini, takas-mahsup defini tekrarladıklarını, alacak davasının kabulü halinde bu davanın reddinin gerektiğini savunarak davanın reddi ile kötü niyet tazminatı istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, taraflar arasında akdedilen 31.07.2010 tarihli gayrimenkul karşılığı pencere aksesuarı satım sözleşmesi ile devir protokolüne aykırı davranılmış olması nedeniyle davacının 230.000,00 TL cezai şart alacağının bulunduğunu iddia ederek 230.000,00 TL cezai şart alacağının 22.06.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, tarafların ticari defter kayıtlarına göre takip tarihi itibariyle davacının davalıdan bakiye 25.656,12 TL alacağının bulunduğu, dolayısıyla asıl davada davacının haklı olduğu, birleşen davada ise birleşen dava davalısının taraflar arasında düzenlenen protokolün 3. ve 4. maddelerine aykırı davrandığı, birleşen dava davacısı lehine cezai şart koşullarının oluştuğu, ancak davacı tarafça talep edilen 230.000,00 TL tutarındaki cezai şartın davalı şirketin ”ekonomik mahvına” sebebiyet vereceği sonucuna varılmakla cezai şart tutarından takdiren % 75 oranında indirim yapıldığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulü ile 57.500,00 TL tutarında cezai şartın sözleşmenin ihlal edildiği 22.06.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, asıl davanın, cari hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine; birleşen davanın ise taşınmaz satım sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağının tazmini istemine ilişkin olduğu, asıl davada davacının 25.656,12 TL cari hesap alacağının olduğu hususunun tarafların kabulünde olup uyuşmazlığın, birleşen davaya konu cezai şart isteminin haklı olup olmadığı, haklı ise asıl davada takas-mahsup def’ine konu edilip edilemeyeceği ve miktar olarak birleşen dava davalısının mahvına neden olup olmayacağı noktalarında toplandığı, birleşen davaya konu 31.07.2010 tarihli taşınmaz satışına ilişkin sözleşmenin ve taşınmaz devir protokolünün resmi şekilde yapılmadığı için geçerli olmadığı, taşınmazın daha sonra tapuda resmi şekilde devrinin tamamlanmış olmasının da geçersiz olan sözleşmeye geçerlilik kazandırmayacağı, öte yandan tapuda resmi şekilde yapılan devir sırasında da alıcı tarafından tapu siciline 31.07.2010 tarihli adi şekilde yapılan sözleşmeye ve protokole ilişkin bir şerh konulmadığı, bu durumda adi şekilde yapılmış ve geçersiz olan 31.07.2010 tarihli Taşınmaz Devir Protokolünün 5. maddesi ile kararlaştırılan cezai şarta ilişkin hükmün de geçersiz olduğu, ilk derece mahkemesince geçersiz sözleşme ve geçersiz cezai şart koşuluna dayalı olarak açılan birleşen davanın reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle asıl dava davalısı-birleşen dava davacısı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, asıl dava davacısı-birleşen dava davalısı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile birleşen davaya ilişkin hükmün kaldırılmasına ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, asıl dava davalısı-birleşen dava davacısı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
(1)Asıl davaya yönelik temyiz itirazları bakımından; HMK’nın 6763 sayılı Kanun’un 42. maddesi ile değişik 362/1-a maddesi hükmüne göre, Bölge Adliye Mahkemelerinin miktar veya değeri 40.000,00 TL’yi geçmeyen davalara ilişkin verdiği kararlar aleyhine temyiz yoluna başvurulamaz. Bu miktar, HMK’nın Ek 1. maddesi uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm tarihi itibariyle 58.800,00 TL’dir.
Dava değeri, 25.656,12 TL olan somut uyuşmazlıkta, mahkemece davanın kabul ve red olunan bölümünün, yukarıda anılan madde hükmüne göre temyiz sınırının altında kaldığı anlaşılmaktadır. HMK’nın 366. maddesi delaletiyle kıyasen uygulanması gereken aynı kanunun 346/2. maddesi hükmü uyarınca, kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında Bölge Adliye Mahkemesince bir karar verilmesi gerekmekle birlikte, Yargıtay tarafından da bu yolda karar verilebileceğinden, asıl dava davalısı-birleşen dava davacısının kesin olan asıl davada verilen karara yönelik temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
(2)Birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince; İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...