MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2019 / ****
Karar No 2021 / ****
Karar Tarihi **.04.2021
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 05.07.2019 tarih ve 2016/370-2019/279 sayılı kararın Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 13.04.2021 günü hazır bulunan davacı vekili Av…. ile davalı vekilleri Av. … ve Av. …dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin …ile …’in eşit hisseli ortaklığında ve münferit yetkili müdürlüğünde faaliyet gösterdiğini, ortak …’in aynı zamanda … ile davalı şirkette ortaklığı ve temsilciliği varken 06.02.2012 tarihinde ortaklık ve müdürlükten ayrıldığını, bu karar henüz ilan edilmeden müdür …’in 08.02.2012 tarihinde müvekkilinin fabrikasını gerçek değerinin çok altında davalı şirkete devrettiğini, müvekkilinin …’da faaliyet gösterdiği tek adresin devri hususunda alınmış bir ortaklar kurulu kararının bulunmadığını, devrin saklandığını, bu devre rağmen bugüne kadar fabrikayı davacının kullandığını, taşınmaz devrinin ortaklar arasında uzun süredir devam eden uyuşmazlıktan kaynaklandığını, işlemin TTK’nın 395/1. maddesi uyarınca muamele yasağı kapsamında kaldığını ileri sürerek … İli … İlçesi 27 N 3 Pafta, 415 Ada, 1 Parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile eski hale getirilmesini, işbu talebin kabul görmemesi halinde gerçek değerinin tespiti ile bu bedelin avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu taşınmazın davacı şirketin tek gayrimenkulu olmadığını, o esnada 20 civarında taşınmazı bulunduğunu, devir tarihinde davacı şirketin müvekkiline 2 Milyon TL’den fazla borcunun bulunduğunu, taşınmazın 650.000.- TL bedelle borca mahsuben davalı şirkete satıldığını, çeşitli tahsilata rağmen halen 1.500.000.- TL borcunun devam ettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taşınmazı satın alan davalı şirket ortağı … ile davacı şirket ortağı …’in kardeş oldukları, taşınmazın satışının yapıldığı 08.02.2012 tarihinde …’in davalı şirketteki hisselerinin tamamını … ve …’na devrettiği, satış bedelinin keşifte belirlenen bedelden düşük gösterildiği, davalı şirketin alım işleminde samimi olduğunu kabul edilemeyeceği, muvazaanın ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacı şirketin ortağı ve münferit temsile yetkili müdürü olan dava dışı …, davalı şirketin de müdürü iken dava konusu 08.02.2012 tarihli işlemden hemen önce 06.02.2012 tarihinde davalı şirketteki hisselerini dava dışı … ve …’na devretmiş, aynı tarihli ortaklar kurulu kararı ile şirket müdürlüğünden ayrılmış, hisse devirlerine, şirket müdürlüğünden ayrılmasına ve kardeşi … ‘in davalı şirket müdürlüğüne atanmasına ilişkin 06.02.2012 tarihli ortaklar kurulu kararı 08.02.2012 tarihinde tescil, 15.02.2012 tarihinde ilan edilmiştir.
Kural olarak temsilcinin kendi kendisiyle işlem yapması yasaktır. Temsilci sahip olduğu yetkiye bağlı olarak üçüncü kişilerle işlem yapabilir. Temsilciye temsil yetkisi verilirken her şeyden önce hukuki işlemi üçüncü kişi ile yapacağı düşünülür. Temsilcinin izinsiz olarak kendi kendisiyle yaptığı sözleşme, sakat bir işlemdir. Fakat bu sakatlığın derecesi, mutlak butlan olmayıp tek taraflı bağlamazlıktır. Tek taraflı bağlamazlık temsil edilen bakımından da söz konusudur. Temsilcinin kendi kendisiyle işlem yapmasına ilişkin kurallar çifte temsil yoluyla işlem yapılmasında da geçerli olup 6762 sayılı TTK’nın 334. maddesi şirket yöneticilerinin sadece kendi adına değil başkası adına da yönetici olduğu şirketle işlem yapmasını yasaklamaktadır.
Her ne kadar işlem tarihinde davalı şirket müdürlüğünden ayrılmışsa da davacı şirket müdürü …’in dava konusu taşınmazın devrinden hemen önce yaptığı davalı şirketteki hisselerin devri ve davalı şirket müdürlüğünden ayrılması işlemleri kanuna karşı hile mahiyetinde olup bu işlemlerdeki amaç …’in hem davacı hem de davalı şirketin müdürü olarak devir işlemini gerçekleştirmesi halinde çifte temsilin kötüye kullanılması sebebine dayanılarak işlemin iptalini önlemektir. Davacı şirketin müdürünün bu davranışlarının kül halinde müdürlük görevini kötüye kullanma teşkil ettiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan şirket müdürünün durumu vekalet hukuku kapsamında değerlendirildiğinde sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu olup vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Somut uyuşmazlıkta davacı şirket müdürünün bu özen yükümünü ağır şekilde ihlal ederek görevini kötüye kullandığı anlaşılmaktadır. Davacının müdürü olan …’in davalı şirketin de ortağı ve müdürü iken davalı şirketteki payını dava dışı kişilere devretmesi ve davalı şirket müdürlüğünden ayrılmış olmasına göre davalı şirket de davacı şirket müdürünün görevini bu suretle kötüye kullandığını bilebilecek durumda olduğundan TMK’nın 3. maddesi kapsamında iyiniyet iddiasında bulunamayacaktır. Bu durumda da taşınmazı devralması 818 sayılı BK’nın 19. maddesi uyarınca ahlaka (adaba) aykırılık taşımaktadır.
Böylece gerçek hukuki durum olarak, işlem tarihinde dava dışı …’in hem davacı hem de davalı şirketin müdürü olduğunun kabulü gerekir. 6762 sayılı TTK’nın 556. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 334. maddesi uyarınca davacı şirket müdürü dolaylı olarak kendisi ile işlem yapmış olduğu gibi her iki şirketin de müdürü sayılması gerektiğinden çifte temsilin kötüye kullanılması nedeniyle dava konusu işlem hukuka aykırıdır. Bu durumda mahkemece anılan gerekçelerle davanın kabul edilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulü yerinde değilse de karar yukarıda açıklanan gerekçe nedeniyle sonucu itibariyle doğru bulunduğundan davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile HUMK’un 438. maddesinin son fıkrası uyarınca kararın gerekçesi düzeltilmek suretiyle onanmasına karar vermek gerekmiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...