Karar Metni
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16/10/2019 tarih ve 2015/922-2019/614 sayılı kararın Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 30.11.2021 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı şirket vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında 24.07.2006 tarihli İşletme Hakkı Devir Sözleşmesinin imzalandığını, prosedür uyarınca dava ve icra dosyalarına ilişkin listeler hazırlanarak müvekkili ile davalı arasında 05.10.2009 tarihli tespit tutanağının düzenlendiğini, davalının 12.10.2009 tarihli bir tutanak tanzim ederek bir kısım icra takip dosyalarını şüpheli alacak olarak ayırdığını ve bunların devre konu olmadığını ileri sürdüğünü, tasnif kriterleri çerçevesinde müvekkiline ait olduğu halde Niğde İlindeki 600 icra dosyasının müvekkiline teslim edilmediğini ileri sürerek davalı tarafça şüpheli alacak olduğu iddia edilen 600 adet icra dosyasına konu alacağın müvekkiline ait olduğunun tespiti ile bu dosyaların aidiyetine ilişkin muarazanın giderilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu Niğde ilindeki tarımsal sulamadan kaynaklanan abonelerin borçlarına ilişkin 600 adet icra dosyasının 31/12/2007 tarihinden önceki döneme ait olduğu, 01/01/2008 tarihinden sonra davalı MEDAŞ tarafından icra takibine konu edildiği, özelleştirme işlemlerinin muhatabı davalı MEDAŞ olduğundan, davalıdan bölünerek yeni kurulan MEPAŞ’a husumet yöneltilmesi gerektiğine ilişkin davalı savunmasına itibar edilemeyeceği,
talepler 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan davalının zamanaşımı define de itibar edilemeyeceği, 01/04/2006 – 31/12/2007 tarihleri arasında tahakkuka bağlanmış ve bu tarihler arasında icra takibine konu olmuş faturaların tahsilatının davalı MEDAŞ’a, 31/12/2007 tarihindeki bilanço düzenlemeleri çerçevesinde TEDAŞ’a devri yapılan ve bu devre esas bakiyenin içinde yer alan ve 01/01/2008 tarihinden sonra icra takibine konu olmuş faturaların tahsilatının davacı TEDAŞ’a ait oldukları, bu sebeple Niğde iline ait 818 adet icra dosyasından 218 adedinin davalı tarafından davacıya 13/01/2011 tarihinde devredildiği, bakiye 600 adet icra dosyasının ise davalı tarafından sözleşme ve bilançolara göre davacıya iade edilmesi gerekirken iade edilmediği, davalı MEDAŞ tarafından 120 nolu hesaptaki dava konusu icra dosyalarının 128 nolu hesaba alınmasının doğru olmadığı, 120 nolu hesaptaki alacakların davacı TEDAŞ’a ait olduğu, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi gereğince bir alacağın şüpheli alacak olarak sayılması için de dava veya icra safhasına intikal etmesinin şart olduğu, 600 adet dosyanın 31/12/2007 tarihi itibariyle henüz icra takibine konu edilmemişler olup 01/01/2008 tarihinden sonra icra takibine konu edildiği ve şüpheli alacak hesabına alınmasının mümkün olmadığı, bilirkişi kurullarının dosya kapsamı delillere ve hakkaniyete aykırı hukuki görüşlerine itibar edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, 600 adet icra takip dosyasının davacıya aidiyetinin tespiti istemine ilişkin olup maktu harç ile dava açılmıştır. Muarazanın giderilmesi talepli davalar nispi harca tabi olup, davalı tarafça icra dosyalarına konu edilen alacağın 9.448.309,68TL olduğu beyan edilmiş ise de, mahkemece eksik harcın tamamlanması sağlanmamıştır.
Harçlar Kanunu, harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 28/1-a maddesinde karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin alınacağı, aynı Yasa’nın 30’uncu maddesinde peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmayacağı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409’uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulmasının, noksan olan harcın ödenmesine bağlı olduğu, aynı Kanun’un 32’nci maddesinde de yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı düzenlenmiştir.
Bu durumda, mahkemece, davaya konu icra dosyalarının ve takibe konu edilen alacak tutarlarının tespiti ile Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca harcın ikmali için öncelikle davacı vekiline mehil verilmek, Harçlar Kanunu’nun 32. ve Yönetmeliğin 54. maddesine göre harç ikmali cihetine gidilerek (Bakınız, Baki KURU, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt III, syf.3154, Cilt V, syf.5317) neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken anılan yasal düzenlemeler nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2- Kabule göre de, mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 600 adet icra dosyasına konu alacakların davacıya ait olduğunun tespiti ile taraflar arasındaki çekişmenin bu şekilde giderilmesine karar verilmiştir. Her ne kadar kararın gerekçesinde toplam icra dosyasının sayısı 600 adettir, taraflar arasında bu yönde bir çekişme yoktur denilmiş ise de, dava dilekçesinde 600 adet dosya dava konusu edilmiş, davalı ise 598 adet dosyadan söz etmiştir. 14.03.2021 tarihli bilirkişi ek raporunda ise 607 adet icra dosyasından bahsedilmiştir. Bu haliyle mahkemece verilen hükmün açık, anlaşılır ve infaza elverişli olduğu söylenemeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’un 382 ve devamı maddelerinde gerekse de yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Bu itibarla, mahkemece verilen kararın hüküm kısmında yukarıda açıklanan kanuni ve yasal düzenlemelerin aradığı niteliklerin bulunmadığı, infazda tereddüt oluşturacak mahiyette karar verildiği ve hak kaybına yol açabileceği anlaşılmış olmakla, mahkemece infaza ve denetime elverişli yeniden hüküm tesis edilmesi için kararın bozulmasını gerektirmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin uyuşmalığın esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...