Karar Metni
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 35. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 10/07/2020 tarih ve 2019/344 E. – 2020/405 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne-esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi’nce verilen 27/10/2020 tarih ve 2020/2211 E. – 2020/1639 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 22.03.2021 günü hazır bulunan davacı vekilleri Av. …, Av. … ve Av….ile davalılar vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalı şirketle yapılmış bulunan 19/10/2009 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi, akaryakıt istasyonu işleticiliği, kiralama sözleşmeleri gereğince davalı gerçek kişinin garanti eden sıfatını taşıdığını, davacının, taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinden kaynaklanan edimlerini yerine getirdiğini, davalı şirketin sözleşmeyi fesih iradesini içeren ihtarname gönderdiğini, bu nedenle ödenen kira bedelinin kalan süreye tekabül eden kısmının iadesi gerektiğini, davalıların ihtarnameye rağmen ödeme yapmaması nedeniyle takip başlatıldığını, davalıların takibe itiraz ettiğini, itirazın yerinde olmadığını belirterek itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında yapılmış bulunan sözleşmenin rekabet mevzuatı uyarınca geçersiz hale geldiğini, 4054 sayılı Yasa’nın 56, 63, 64 maddeleri gereğince sözleşme tarihinden itibaren beş yıllık sürenin geçtiğini, bu nedenle sözleşmenin hükümsüz olduğunu, sözleşmenin kendileri aleyhinde ağır hükümler içermesi nedeniyle genel işlem koşullarını taşıdığını, kira sözleşmesinin aslında davacının davalıya olan borçlarının tasfiyesi amacı taşıdığını, kira davanın ve takibin hukuka uygun olmadığını, haksız olduğunu savunarak reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı tarafça kira sözleşmesinin ikinci ve üçüncü dönemi için ödendiği iddia olunan bedelin gerçekte taraflar arasında 2005 yılında akdedilen protokol uyarınca yapılan ve önceki döneme ilişkin borcun tasfiyesine ilişkin yapıldığı, bu kapsamda davacının açtığı davanın reddi gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekillerince istinaf talebinde bulunulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince, taraflar arasında düzenlenen fesihnameler dikkate alındığında davacı tarafından davalıya ödenen bedellerin kira bedeli olmadığı, protokol uyarınca davacı tarafça üstlenilen istasyonun inşası için yapılan masraflara ilişkin olduğu, davacı tarafından bu borcun üstlenildiği, davacı tarafın 2009 yılından itibaren ödediği paraların kira sözleşmesi gereğince ödendiği, kira sözleşmesi gereğince mecurun davacı tarafça kullanıldığı, kira sözleşmesinin ayakta bulunduğu süre zarfında ve mecurun kullanılıyor olması halinde sözleşmenin ayakta bulunduğu, bu nedenle ödenen bedellerin istenemeyeceği, davacının icra takibinde haksız olduğu sabit ise de kötü niyetli olduğuna ilişkin tam bir kanaat oluşmadığından kötü niyet tazminatı talebinin reddi gerektiği, dava konusunun para alacağı olması nedeniyle davanın reddi halinde davalılar lehine nispi vekalet ücreti takdiri gerektiği, gerekçesiyle davacının istinaf talebinin esastan reddine, davalının istinaf talebinin kısmen kabulü ile mahkeme kararının kaldırılarak, davacının açmış olduğu Tacirler Arası Akaryakıt Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak İçin Yapılan İcra Takibine İtirazın İptali davası subut bulmadığından esastan reddine, davacının icra takibinde haksız olduğu sabit ise de kötü niyetli olduğuna yönelik kanaat oluşmadığından davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına, davalılar kendilerini bir vekille temsil ettirdiğinden dolayı AAÜT gereğince red edilen 32.236.495,55 TL üzerinden hesap edilen 410.989,00 TL vekalet ücreti taktirine, bu paranın davacıdan alınarak davalılara verilmesine karar verilmiştir.
Karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı ile davalı arasında 1994 yılından itibaren devam eden ilişki kapsamında çeşitli tarihlerde protokoller, anlaşmalar yapıldığı, son olarak davaya konu 19.10.2009 tarihli kira sözleşmesi ile 19.10.2009 tarihli fesih protokolü imzalandığı anlaşılmaktadır.
19.10.2009 tarihli kira sözleşmesi üç dönem (5 yıl, 5 yıl, 38 ay) için yapılmış, kira bedelinin ödenmesine ilişkin maddede, 9.440.000 TL’nin temlikname hükümleri gereğince, 4.116.258 TL+ KDV’nin davalının bankadan kullandığı kredinin faiz miktarına esas teşkil etmek üzere belirtilen tarihlerde davalının banka hesabına yatırılacağı, kalan kısmının ise BP nezdinde davalının doğmuş ve doğacak borçlarından mahsup edileceği kararlaştırılmıştır. Davalı tarafından davacı adına 28.10.2009, 04.02.2010 ve 24.01.2011 tarihli faturalar düzenlenmiştir. Bu faturaların içeriğinde taraflar arasındaki kira sözleşmesinin 4.2 maddesinden söz edilerek kira bedellerinin ne şekilde ödeneceği ve hangi döneme ilişkin olarak fatura düzenlendiği açıkça yazılmıştır. Bu halde davacı tarafından davalıya yapılan 30.10.2009, 26.02.2010 ve 28.01.2011 tarihli ödemelerin kira sözleşmesi ve faturalar çerçevesinde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki fesih protokolünde Bayilik anlaşmaları, ek protokol ve taahhütnameleri sona erdirdikleri, bayinin işbu fesih sözleşmesine konu ticari ilişki sebebiyle BP’den herhangi bir hak ve alacağının kalmadığı belirtilmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda davacı tarafından davalıya yapılan ödemelerin sadece ilk dönemi kapsayan kısmı için kira bedeli açıklaması ile deftere kayıtlı olduğu, diğer ödemelerin davacı defterlerinde Gelecek Yıllara Ait Giderler-Müş Yatırım (müşterilere yatırımlar) hesabına kaydedildiği belirtilmiştir. Bu durumun sözleşmedeki kira ödeme planına uygun olduğu anlaşılmaktadır. Davalı bayinin ibra beyanı sonucu davacının sözleşmeye göre ve fatura karşılığı yaptığı kira ödemelerinin 2005 yılında yapılmış sözleşmeye istinaden yapıldığının kabulü mümkün değildir.
Kira sözleşmesinin “Kiralayanın sözleşmeyi tek taraflı fesih hakkı” başlıklı 7. maddesinde “kiralayanın ikinci veya üçüncü kira dönemine ilişkin kabul iradesini yazılı olarak göstermeyerek işbu sözleşmeyi ilk beş yıllık kira süresinin hitamında tek taraflı olarak feshedilmesi halinde kira sözleşmesinin sona erdiği tarihten kira dönemi sonuna kadar işlememiş süre olarak kabul edilerek döneme tekabül eden toplam 7.532.342USD+KDV tutarındaki kira bedelini işbu sözleşmenin imza tarihinde geçerli olan 12 aylık USD libor+5 üzerinden, işlemiş kira süresi esas alınarak hesaplanacak faiziyle birlikte USD cinsinden veya fatura tarihinde geçerli TCMB döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak TL karşılığı olarak ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” hükmü yer almaktadır. Davalı, 12.11.2014 tarihinde davacıya ihtarname göndererek kira sözleşmesinin ikinci beş yıl için devam etmesini istemediklerini bildirerek kira sözleşmesini tek taraflı olarak feshetmiştir.
Mahkemece, taraflar arasındaki fesih protokolü, kira sözleşmesi, davalı tarafından davacı adına düzenlenen faturalar da nazara alınarak bakiye kira alacağı hesaplanarak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm verilmesi doğru görülmemiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...