MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2020 / ****
Karar No 2021 / ****
Karar Tarihi **.04.2021
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 08.03.2017 tarih ve 2014/627 E. – 2017/303 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nce verilen 18.06.2020 tarih ve 2018/2009 E. – 2020/597 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalı banka tarafından Neyo Tekstil San. ve Tic.I.td.Şti ve … adına kullandırılacak kredilerin teminatı olarak tarih ve tutarı boş olan senet düzenlendiğini ve bu senetin müvekkili tarafından da imzalandığını, tarih ve tutarı sonradan doldurulan bu senede dayanılarak davalı tarafından müvekkili adına İstanbul 26. İcra Müdürlüğü’nün 2013/10581-Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, müvekkilinin ortağı olduğu şirketin diğer hissedarları ile anlaşamadığı için 21.07.2011 tarihinde hisselerini devrederek şirketten ayrıldığını ve davalı bankaya da buna ilişkin bildirimde bulunulduğunu, müvekkilinin kefaletten vazgeçtiğini bildirdiği tarihe kadar davalı bankadan kredi kullanılmadığını, davalı tarafından müvekkiline 11.03.2013 tarihinde …11. Noterliği 07773 yevmiye numaralı ihtarname gönderilerek müşterek borçlu/ müteselsil kefil sıfatıyla toplam 349,352.00-TL borcu olduğu bildirildiğini, kambiyo takibine konu olan senedin sonradan doldurulduğu, davacının kefaletinin geçerli olabilmesi için kredinin geri ödeme planında ve çekilen tutarları gösterir belgelerde kefilin imzasının olması gerektiğini, bu senedin alınmak istenen kredinin teminatı olarak verildiğini, ancak davalıdan kaynaklanan sebeplerle kredi alınamadığını, davalı bankaya ihtarnameyle bildirimde bulunmalarına rağmen müvekkilinin ortak olduğu dönemde kullandırmadığı krediyi sonradan kullandırarak kötü niyetli işlem yaptığını ileri sürerek, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, takip konusu senedin iptaline, davalının takip tutarının % 20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkum edilmesine ve yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kefaletin borçlu şirketin ortağı olup olmamakla da ilgili bir husus olmadığını, şirket hissesinin devredilmiş olmasının da kefaleti sonlandıran bir sebep olarak kabul edilmeyeceğini, davacı tarafın da müvekkili ile akdettiği sözleşme ile bu haklarından peşinen feragat etmiş olduğundan davacı tarafın kefaletten tek taraflı bir irade beyanıyla vazgeçmesinin mümkün olmadığını, keşide edilen ihtara rağmen borcun ödenmediğini, davacı tarafın iddialarının aksine icra takibine konu bononun tüm unsurları havi bir kambiyo senedi olup takibinde de itirazsız olarak kesinleştiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davaya konu bononun dava dışı şirketin çekeceği kredilerin teminatını oluşturmak üzere teminat senedi olarak verildiğinin anlaşıldığı, kefalet sözleşmesi iki taraflı bir sözleşme olması nedeniyle sözleşmeden bir tarafın tek taraflı irade beyanı ile dönmesi mümkün değil ise de, davacı tarafça davalı bankaya dava dışı şirketin ortaklığından ayrılmasından sonra davalı bankaya gönderdiği ihtarname ile dava dışı şirketin bugüne kadar çektiği krediler varsa söz konusu krediler sebebiyle oluşan borcun kendisine bildirilmesini talep ettiği halde, davalı banka tarafından verilen cevabi yazıda herhangi bir borç bildiriminin yapılmadığı, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda da bu tarihe kadar alınan tüm kredilerin ödenmiş olduğu, dava dışı şirketin ödenmeyen kredi borçlarının bu tarihten sonra kullandırılan kredilere ilişkin olduğu, bir güven kurumu olan bankaların yeni bir kredi verirken basiretli bir tacir gibi davranması ve yeni krediler için uygun teminatları alması gerektiği, kaldı ki ihtarname tarihine kadar bir borcu bulunmayan davacının çektiği ihtarname sonrası dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden dolayı davacının sorumlu olduğunu iddia etmenin Medeni Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen dürüst davranma kuralına aykırılık oluşturduğu, sözleşmenin 22. maddesinde yer alan düzenlemelerin de Borçlar Kanun’un 20. maddesinde düzenlenen genel işlem koşulları niteliğinde bulunduğu anlaşıldığından, davacı tarafından ilk genel kredi sözleşmesinin düzenlenmesi esnasında verilen teminat senedi sebebiyle, teminat senetlerinin hangi hukuki ilişki ve ne için verilmişse sadece bunun için geçerli olabileceği, dolayısıyla davalı banka tarafından daha önce kullandırılan krediler sebebiyle alınan teminat senedi sebebiyle dava dışı şirkete sonradan kullandırılan krediler nedeniyle kullanılamayacağı gerekçesiyle, davanın kabulü ile, davacının İstanbul 26. İcra Müdürlüğü’nün 2013/10581 Esas sayılı dosyasında ve bu dosyada takibe konu edilen senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, takip konusu senedin davacı yönünden iptaline, kötü niyet tazminatı isteminin şartları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesi kararının isabetli olduğu gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup; takip davacının avalist olduğu bonoya dayanılarak yapılmıştır. Davacı, davalıdan kredi kullanan dava dışı şirketin ortağı iken 21.07.2011 tarihinde ortaklıktan ayrıldıktan sonra davalıya gönderdiği 08.03.2012 tarihli ihtarname ile, kredi kullanan şirketin ortaklığından ayrıldığını, 21.07.2011 tarihinde sorumluluğunun sona erdiğini, bu tarihten sonra kullanılacak kredilerden dolayı sorumluluk kabul etmediğini bildirmiştir. Davalı ise dava dışı borçlu şirkete kullandırılan kredilerin aynı sözleşmeye dayanılarak kullandırıldığını ve dava konusu icra takibinin davacının kefilliğine değil, avalist sıfatına dayalı olarak yapıldığını savunmuştur. Mahkemece, asıl borçlu ile davalı banka arasındaki kredi sözleşmeleri ve davacının bu sözleşmelere kefaleti incelenmek suretiyle sonuca gidilmiş ise de davacı takibe konu bonoyu avalist sıfatıyla imzalamış olup, mülga 6762 sayılı TTK’nun 614 maddesi ve yürürlükteki 6102 sayılı TTK’nun 702. maddesi uyarınca avalist asıl borçlu gibi sorumlu olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...