MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2020 / ****
Karar No 2021 / ****
Karar Tarihi **.11.2021
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 16.03.2017 tarih ve 2016/56 E. – 2017/185 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının önceden ortağı olduğu dava dışı şirket ile davalı banka arasında akdedilen kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzaladığını, ancak şirket ortaklığından 23/08/2011 tarihinde ayrılarak hem bu durumu hem de kefaletten rücu ettiğini davalı bankaya bildirdiğini, ancak bankanın rücu talebini kabul etmediğini, bu arada davalı bankanın asıl borçlunun kredi limitlerini yükseltmeye devam ettiğini ve davacıya bilgi vermediğini, dava dışı borçluların dava konusu kredinin teminatı olan malları kaçırmaya yönelik kötü niyetli girişimlerine müsaade edildiğini, davacının ortaklıktan ayrıldığı tarihte kredi kartı borcunun şirket tarafından kapatıldığını, davacının kefilliğinin sona erdiğinin bildirilmesine rağmen yeni kredi sözleşmesiyle verilen kredilerden sorumlu tutulmaya çalışıldığını, belirterek davalı tarafından gönderilen 07-08.11.2012 tarihli ve 31639, 31752, 31640 ve 31658 yevmiye nolu ihtarnamelere konu toplam 210.759,71 TL borçtan dolayı davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının imzalamış olduğu sözleşme ile kefaletten feragat hakkından vazeçtiğini, asıl borçlu firmanın davalıyla imzalamış olduğu iki adet Genel Nakdi ve Gayri Nakdi Kredi Sözleşmesi kapsamında kredi kullandığını, imzalanan sözleşmeler çerçevesinde davacının 912.000,00 TL kredi için kefil olduğunu, davalının asıl borçlu firmadan faiz hariç toplam 230.422,57 TL alacaklı olduğunu, dava dışı firmaya kullandırılan kredilerin hepsinin davacının firma yetkilisi olduğu dönemde kullandırıldığını, davacının ortaklıktan ayrıldığı tarihten sonra dava dışı şirkete yalnız gayrinakdi çek hesabı açılarak çek karnesi verildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, davacının dava dışı şirket ile davalı banka arasında imzalanan 26.02.2008 tarihli Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmesine (912.000,00 TL limit içinde) ve ayrıca şirket kredi kartı sözleşmesine dayalı kefaletinin bulunduğu, dava konusu kredilerin 26/02/2008 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden verildiği, davacı kefilin asıl kredi borçlusu şirketteki hisselerini devir ile şirketten ayrılmış olması nedeniyle kefaletinden feragat ettiğine dair iddiasının kredi sözleşmesinin 70. maddesine göre başlangıçta kefaletten feragat hakkından kendi rızasıyla vazgeçtiğinden yerinde olmadığı, davacının şirketle organik bağını sona erdirmiş olmasının, şahsi kefaletinin hüküm ve sonuçları yönünden öneminin bulunmadığı, kredi borcuna kefalette belli bir limit dahilinde çeşitli zamanlarda ve değişik miktarlarda açılan kredilerin tek bir kefalet yükümlülüğünün kapsamına dahil olduğu, bu nedenle davacının dava dışı şirketin kullandığı kredilere bağlı olarak kefalet limiti kapsamında sorumluluğun devam ettiği, davacının şirketteki hisselerini devretmesinden sonraki tarihli sözleşme/sözleşmelere istinaden dava dışı şirkete başka bir kredinin tahsis edilmemiş olduğu, bankanın dava tarihi itibarıyla davacıdan talep edebileceği alacağının olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacı yargılama süresince asıl borca mahsuben yapılan tahsilatlarla borcun sükut ettiğini ileri sürmüş, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da dava tarihinden sonra olsa dahi bankanın 279.463,95 TL tahsilat sağladığı belirtilmiştir. Davacı vekili tarafından temyizden sonra dosyaya sunulan dilekçe ile de ipotekli taşınmaz satışından dolayı 315.047,35 TL’lik bir tahsilatın daha yapıldığı ileri sürülmüştür. Her ne kadar asıl borç dava tarihi itibarı ile mevcut ve davacının kefalet limiti bu borçtan fazla ise de 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 492. maddesi mucibince asıl borcun sükût etmesi halinde kefilin sorumluluktan kurtulması ve işbu davanın konusuz kalması sözkonusu olabilecektir. Mahkemece davacının bu iddialarını karşılayacak değerlendirme yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...