MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2020 / ****
Karar No 2021 / ****
Karar Tarihi **.03.2021
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 08.06.2017 tarih ve 2016/101 E. – 2017/120 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nce verilen 05.03.2020 tarih ve 2017/4474 E. – 2020/572 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin “GABRIELE PASINI” markasının gerçek ve üstün hak sahibi olduğunu, davalı tarafından tescil ettirilen 2013/105964 sayılı “GABRIELE PASINI” markasını ve bir kısım yabancı markaları da kötü niyetli tescil ettirdiğini, müvekkilinin kendine özgü olan markasının tesadüfen tescilinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, marka üzerinde müvekkilinin hak sahibi olduğunu ileri sürerek davalı taraf markasının hükümsüzlüğüne ve TPMK kayıtlarından terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, markanın ülkeselliği prensibi gereği müvekkilinin markayı tescil ettirdiğini, davacının Türkiye’ de tescilli bir markası ve üstün hakkı söz konusu olmadığını, müvekkilinin markayı tescil ettirdikten sonra marka üzerinde belli bir müşteri portföyü yarattığını, bunu engellemek için açılan davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacıya ait “GABRİELE PASINI” markasının Türkiye’de çeşitli firmalar tarafından kullanıldığı, davalı tarafın da söz konusu markaların kullanımından haberdar olmasına rağmen tescil ettirdiği, GABRİELE PASINI markasının tüm delil ve belgelere göre davalı tescilinden çok daha önceden beri kullanıldığı, marka üzerinde davacının uluslararası alanda bir çok tescili olup üstün hak sahibi olduğu, özel bir ifade olan markanın davalı tarafın kötü niyetli olarak birebir taklit edip Türkiye’de tescil ettirildiği gerekçesiyle; davanın kabulü ile 2013/105964 sayılı “Gabriele Pasıni” markasının kötü niyetli tescil ve gerçek hak sahipliği nedeniyle hükümsüzlüğüne, TPMK kayıtlarından terkin edilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvuruda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, İtalyanca isim ve soyisimden oluşan markanın davacı ile aynı 25. sınıfta tescilinin tesadüfi olamayacağı, TPMK’dan celp edilen ve davalı adına tescil başvurusu yapılmış ancak redle sonuçlanmış, 2005/49363 sayılı D&B DOLCE BINE, 2009/49989 sayılı E.F.L Element For Life, 2015/26932 sayılı GUTTERIDGE marka başvuruları ve davalının (davadan sonra çekilip çekilmediği tespit edilemeyen) gömlek fotoğrafları dışında markanın kullanıldığını gösterir fatura ve benzeri delil ibraz edilmediği, davacının yurt dışı marka tescillerinden haberdar olduğu ve yedekleme amacıyla kötü niyetle markayı tescil ettirdiği gerekçesiyle mahkemenin hükümsüzlük kararı doğruysa da kararın gerekçesinin düzeltilerek mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile, davalı markasının kötüniyetle tescil edilmesi nedeniyle hükümsüzlüğüne ve TPMK kayıtlarından terkinine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacının yurt dışında tescilli bulunan, gerçek ve üstün hak sahibi olduğu “GABRIELE PASINI” ibareli markasınının davalı yanca kötü niyetle, 2013/105964 başvuru numarasıyla 25. sınıfta Türkiye’de tescil ettirdiği iddiasına dayalı hükümsüzlük talebine ilişkindir.
Yargıtay HGK’nın Dairemiz’ce de benimsenen 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501 E., 2008/507 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 556 sayılı KHK’nın 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın ruhuna ve amacına uygundur. Çünkü, KHK’nın 35/1 ve 42/1.a maddelerindeki düzenlemeler de esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük hali olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından aynı sonuca ulaşılmalıdır. Zira, marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle markadan doğan hakların kötüye kullanılması amacıyla yapılan marka tescili, kötü niyetli marka tescili olarak kabul edilmektedir. Hangi şekilde yapılan marka başvurularının kötü niyetle yapılmış sayılacağına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmayıp, her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır. Bununla birlikte uygulamada ve öğretide, kendisine duyulan güveni kötüye kullanan kişilerin başvurusu, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla, başkalarından para koparma veya şantaj yapma amacıyla yapılan başvurular kötü niyetli marka başvuruları olarak kabul edilmektedir.
Öte yandan somut olaya uygulanacak olan 556 sayılı KHK ve fikri mülkiyet haklarının korunmasında hakim olan bir diğer ilke ise ülkesellik prensibidir. Buna göre, tescilli marka sadece tescilli olduğu ülkede koruma altında bulunmakta olup her ne kadar davacının yurtdışında tescilli markaları davalının Türkiye’de tescilli markasıyla aynı ibare ve aynı sınıf hizmetleri taşısa da “markaların ülkeselliği” ilkesi gereği davalının dava konusu markayı Türkiye’de tescil ettirmesine engel değildir. Davalının dava konusu markayı tescilde yukarıda anılan ve kötüniyetli tescil konusunda karine olabilecek davranışlarda bulunduğuna dair dosya kapsamında bir belirleme de yapılamadığına göre davalının 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi uyarınca kötüniyetli marka başvurusunda bulunduğundan bahisle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiş olması doğru olmamış ve bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...