MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2020 / ****
Karar No 2021 / ****
Karar Tarihi **.06.2021
Karşı OyYok

Karar Metni

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 31.01.2017 tarih ve 2014/2337 E- 2017/65 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nce verilen 30.12.2019 tarih ve 2017/3275 E. – 2019/2884 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 07.06.2021 günü hazır bulunan davacı vekili Av. İbrahim Kaya Kadirbeyoğlu ile davalı vekili Av. …dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Dr. … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının davalının yaklaşık 32 yıldır yedek parça bayi ve yetkili servisi olduğunu, Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalara ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ile getirilen düzenlemeler çerçevesinde oluşturulan yeni sistemlerde de sözleşme ilişkisinin devam ettiğini ve taraflar arasında en son 28.02.2007 tarihli yedek parça bayilik sözleşmesi ile aynı tarihli servis sözleşmelerinin imzalandığını, ancak davalının bu sözleşmeleri haksız ve tek taraflı olarak feshettiğini, davalının feshinde TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı davrandığını, bu nedenle davacının zarara uğradığını iddia ederek fazlaya dair her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL kâr kaybı, 5.000,00 TL karşılanmayan yatırım maliyetleri, 5.000,00 TL denkleştirme tazminatı ve 150.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasındaki sözleşmelerin yedek parça bayilik sözleşmesi ve yetkili servis sözleşmesi olduğunu, araç satışına ilişkin bayilik ilişkisinin hiçbir zaman kurulmadığını, davalının ticari araç pazarında başarıyı yakalamak amacıyla çalışmalar yaptığını, bu çerçevede yeniden yapılanma yoluna gittiklerini, buna göre yeni standartlar belirlendiğini ve bunların internet
sayfasında yayınlandığını, 2012 yılı Şubat ayında sözleşmelerin fesih sürecinin başlatıldığını ve 02.02.2012 tarihli feshi ihtarda bulunduklarını, Rekabet Kurumunun 21.08.2013 tarihli kararı ile yetkili servis ağının 2005/4 sayılı grup muafiyetinden yararlandığına oy birliğiyle karar verildiğini, bu kararın öğrenilmesinin ardından 10.10.2013 tarihli bildirim yazısıyla taraflar arasındaki iş ilişkisinin 2014 yılı Şubat ayı itibariyle sona ereceğinin bildirildiğini ve sözleşmelerin 2014 yılı Şubat ayı itibariyle sona erdiğini, tarafların tacir olup yetkili servis sözleşmesinin 19.2 maddesinde tahkim şartı getirildiğini, dolayısıyla davacının öncelikle tahkim yoluna başvurması gerektiğini, sözleşmeye göre İstanbul Mahkemeleri’nin yetkili olduğunu, davacının zararlarını somutlaştırma yoluna gitmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, davalının taraflar arasında akdedilen sözleşmeler bağlamında olağan fesih hakkını kullandığı, alınan ve benimsenen bilirkişi raporuna göre davacının kâr kaybı talebinin yerinde olmadığı gibi hakkın kötüye kullanılması gibi bir durum söz konusu olmadığından manevi tazminat talebinin yerinde olmadığı, yine alınan bilirkişi raporuna göre davacının karşılanmayan yatırım maliyetleri zararı talebinin yerinde olmadığı, denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için davacının acente sıfatının bulunması gerektiği ve ancak davacının acente sıfatının bulunmaması nedeniyle denkleştirme tazminatı da talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, davanın, davalının yedek parça bayilik sözleşmesiyle servis sözleşmelerini haksız olarak feshettiği iddiasıyla açılan maddi tazminat, karşılanmayan maliyet yatırımları, maliyetlerin tazmini, denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat taleplerine ilişkin olduğu, davacı tarafın, davalının sözleşmeleri TMK’nın 2. maddesine aykırı biçimde haksız yere feshettiğini iddia ettiği, davalı tarafın ise feshin haksız olmadığını, sözleşmeye uygun fesih yapıldığını bildirerek davanın reddini istediği, taraflar arasında 28.02.2007 tarihli yetkili servis sözleşmesiyle yedek parça bayilik sözleşmeleri imzalandığı, yetkili servis sözleşmesinin 18. 1 maddesi ile yedek parça bayilik sözleşmesinin 19. 1 maddesinde, işbu sözleşmelerin süresiz olduğu, yine yetkili servis sözleşmesinin 18. 2 maddesi ile yedek parça bayilik sözleşmesinin 19. 2 maddesinde, taraflardan her birinin iki yıl önceden bildirimde bulunmak koşuluyla isteğe bağlı olarak ve ne zaman olursa olsun bu sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduğunun düzenlendiği, davalı tarafından davacıya gönderilen 02.02.2012 tarihli ihtarname ile sözleşmelerin iki yıl sonra hüküm ve sonuç doğurmak üzere feshedildiğinin bildirildiği, gerekçe olarak da teknik revizyonlara ihtiyaç duyulduğu, rekabetçi bir yapıya kavuşmak amacıyla yeniden yapılanmanın zorunluluk arz ettiği, kurumca belirlenen standartları karşılayan firmalar ile yeniden sözleşme imzalanacağının belirtildiği, daha sonra davalı tarafından davacıya gönderilen 08.10.2013 tarihli ihbarnamede ise önceki ihbarnameye atıf yapılarak fesih süresinin 08.02.2014 tarihinde sona ereceğinin bildirildiği, yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davalının, sözleşmelerdeki olağan fesih hakkını kullandığı, davalının bu anlamda fesih hakkını kullanırken TMK’nın 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kuralına uygun hareket etmesi gerektiği, gerekçe olarak gösterilen yeniden yapılanmaya gidilmesinin başlı başına davalıyı haksız çıkarmadığı, zaten davalı tarafın yeniden yapılanma sürecinde standartları sağlayan firmalarla yeniden sözleşme yapılacağını da bildirdiği, öte yandan davacı tarafın da kendisine verilen 2 yıllık süre zarfında davalı tarafça belirlenen standartları karşıladığı ya da bu hususta birçok yatırım yaptığı, girişimlerde bulunduğu hususlarını kanıtlayamadığının İlk Derece Mahkemesince alınan bilirkişi raporu içeriğinden anlaşıldığı, bu itibarla davalı tarafça sözleşmede öngörülen olağan fesih hakkının dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde kullanıldığından söz edilemeyeceği, dolayısıyla mahkemece maddi tazminat, karşılanmayan yatırım maliyetlerinin tazmini ve manevi tazminat taleplerinin reddi kararının yerinde olduğu, öte yandan davacı tarafın bir diğer talebinin de denkleştirme tazminatına ilişkin olduğu, 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde denkleştirme tazminatı düzenlenmiş olup anılan maddenin 5. fıkrasında, bu hüküm hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanır hükmü bulunduğundan, denkleştirme tazminatının tek satıcılık hakkı veren bayilik sözleşmeleri bakımından da istenebileceği, İlk Derece Mahkemesinin bu konudaki, taraflar arasında acentelik ilişkisi bulunmadığından denkleştirme talep edilemeyeceği yolundaki gerekçesi yerinde olmamakla birlikte, taraflar arasındaki her iki sözleşmenin 2.6 maddesinde, bu sözleşmedeki hiçbir hüküm bayiye/servise belirli bir bölge, müşteri ya da faaliyet bakımından inhisari bir hak verildiği şeklinde yorumlanamaz şeklinde düzenleme içerdiği, buna göre davacının denkleştirme tazminatı talep edemeyeceği, kararın bu yönden de sonucu itibariyle doğru olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1) Dava, davalının yedek parça bayilik sözleşmesiyle servis sözleşmelerini haksız olarak feshettiği iddiasıyla açılan kâr kaybı, karşılanmayan maliyet yatırımları, denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, davalının taraflar arasında akdedilen sözleşmeler bağlamında olağan fesih hakkını kullandığı, alınan ve benimsenen bilirkişi raporuna göre davacının kâr kaybı talebinin yerinde olmadığı gibi hakkın kötüye kullanılması gibi bir durum söz konusu olmadığından manevi tazminat talebinin yerinde olmadığı, yine alınan bilirkişi raporuna göre davacının karşılanmayan yatırım maliyetleri zararı talebinin yerinde olmadığı, denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için davacının acente sıfatının bulunması gerektiği ve ancak davacının acente sıfatının bulunmaması nedeniyle denkleştirme tazminatı da talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, mahkemece maddi tazminat, karşılanmayan yatırım maliyetlerinin tazmini ve manevi tazminat taleplerinin reddi kararının yerinde olduğu, öte yandan davacı tarafın bir diğer talebinin de denkleştirme tazminatına ilişkin olduğu, 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde denkleştirme tazminatı düzenlenmiş olup anılan maddenin 5. fıkrasında, bu hüküm hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanır hükmü bulunduğundan, denkleştirme tazminatının tek satıcılık hakkı veren bayilik sözleşmeleri bakımından da istenebileceği, ilk derece mahkemesinin bu konudaki, taraflar arasında acentelik ilişkisi bulunmadığından denkleştirme talep edilemeyeceği yolundaki gerekçesi yerinde olmamakla birlikte, taraflar arasındaki her iki sözleşmenin 2.6 maddesinde, bu sözleşmedeki hiçbir hüküm bayiye/servise belirli bir bölge, müşteri ya da faaliyet bakımından inhisari bir hak verildiği şeklinde yorumlanamaz şeklinde düzenleme içerdiği, buna göre davacının denkleştirme tazminatı talep edemeyeceği, kararın bu yönden de sonucu itibariyle doğru olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın karar tarihinde ve halen yürürlükte olan 353/1-b-2 maddesinde; “b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Anılan düzenleme uyarınca davacı vekilinin istinaf talebi üzerine İlk Derece Mahkemesi kararının istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesince, davacının denkleştirme tazminatı talebinin reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının yerinde olmadığı, farklı bir gerekçe ile reddedilmesi gerektiği sonucuna varılması nedeniyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken, kararın bu yönden de sonucu itibariyle doğru olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine şeklinde hüküm kurulması doğru olmamış Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
2) Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...