Karar Metni
MAHKEMESİ :BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 28.03.2018 tarih ve 2016/210 E- 2018/362 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nce verilen 27.11.2019 tarih ve 2018/1233 E- 2019/1699 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili asıl davada, müvekkilinin davalı şirkette uzun yıllar satış departmanı müdürü olarak görev yaptığını, davalı şirket ortaklarından …’un 05.12.2005 tarihinde kendi şirket hisselerinin %1,6’sını, …’in 06.12.2005 tarihinde kendi şirket hisselerinin % 1,6’sını ve …’un ise 06.12.2005 tarihinde kendi şirket hisselerinin % 0,8’ini davacıya devrettiğini, devirlerin pay defterine davacının sözlü taleplerine rağmen işlenmediğini, şirket ortaklarının çıplak pay niteliğindeki hisselerini müvekkiline alacağın temliki usulüne göre devrettiğini, devrin geçerli olduğunu, şirkete 2016 yılından gönderilen ihtara rağmen devirlerin şirket pay defterine işlenmediğini ileri sürerek, davacının devraldığı toplamda % 4 payın, davalı şirket pay defterine kaydına ve durumun ticaret siciline tesciline karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili birleşen davada, bahse konu hisse devir sözleşmelerinin pay defterlerine işlenmemesi nedeniyle aslında davacının hakkı olup davalı ortaklara ödenen kâr payı ve diğer alacakların tespiti ile davacıya ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Asıl ve birleşen davalarda davalı vekili, devir sözleşmelerinin geçerli olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, davacının kötüniyetli olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, hisse devir sözleşmelerinde devir bedelinin gösterilmediği aynı zamanda bu devir bedellerinin ödendiğine dair bir belgenin bulunmadığı, çıplak payla ilgili olarak davalı anonim şirketin hisse senedinin devrine onayının bulunduğuna ilişkin bir belgenin de bulunmadığı, 08.11.2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda da belirtildiği üzere ticaret sicil kayıtlarında ve ana sözleşmede ilan konusunda farklı bir düzenlemenin de olmadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, asıl dava reddedildiği için de hak sahibi olunmayan senetten dolayı kâr payı v.s . alacak talebinde bulunulamayacağı gerekçesi ile birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı, asıl ve birleşen davalarda davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nce, asıl ve birleşen davada zamanaşımı itirazı bulunduğu halde mahkemece bu yönde olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş ise de kararın davacı tarafça istinaf edilmesi ve bu hususun istinaf dilekçesinde ileri sürülmemesi nedeniyle istinaf incelemesinde bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı, şirket ana sözleşmesinin 7. maddesine göre hisse senetlerinin hamiline yazılı olduğu, 6. maddesinde de şirket sermayesinin 500.000,00 TL olduğu, her biri 1.000,00 TL değerde 500 hisseye bölündüğü ve esas sermayenin tamamen taahhüt edilmiş ve %25’in nakten ve tamamen ödendiği, geriye kalan 3/4’ünün, yönetim kurulunca alınacak kararlar dairesinde peşin ve taksitler halinde ödeneceğinin belirtildiği, hisselerin devrine ilişkin belgelerde zilyetliğin devredildiğine dair bir ibare bulunmadığı gibi, kısa elden teslim şartlarının da oluşmadığı, bu nedenlerle taraflar arasında geçerli bir devir sözleşmesi bulunmadığı, sözleşme tarihleri ve dava tarihi nazara alındığında aradan 10 yıldan fazla süre geçtikten sonra davacının dava açmasının TMK.2 maddesinde düzenlenen iyiniyet ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu, ilk derece mahkemesi gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, hisse devir sözleşmelerinin şirket pay defterine kayıt ve tescili, kâr payı ve diğer alacakların tespiti ile davalı gerçek şahıslardan tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı asıl ve birleşen davalarda davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince “Hisse devrine ilişkin belgelerde zilyetliğin devredildiğine dair bir ibare olmadığı, kısa elden teslim şartlarının oluşmadığı ve davacının 10 yıldan fazla zaman geçtikten sonra dava açmasının TMK 2.maddede düzenlenen iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğu” şeklindeki ilk derece mahkemesinin gerekçesinden farklı gerekçelerle davacı tarafın istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 353/1-b. 2. maddesi “Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilir.” hükmünü haiz olup, anılan hüküm doğrultusunda Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken HMK 353/1-b-1. maddesi uyarınca başvurunun esastan reddine dair karar verilmesi yerinde görülmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen bozulmasına karar vermesi gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...