Karar Metni
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 10.12.2019 tarih ve 2019/69- 2019/363 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin Antakya’da ikamet edip, aynı zamanda ticari faaliyette bulunan bir tacir olduğunu, Antakya’da özel bir bankadan kredi talebinde bulunduğunda isminin bankalararası merkezi sistemde borçlarını ödemeyenlerin listesinde bulunduğu bilgisi verilerek kredi talebinin reddedildiğini, yapılan araştırma sonrası müvekkiline davalı bankanın Adana Yağcami Şubesi’nde kredi kullandırıldığını tespit ettiklerini, bu şubede müvekkilinin kesinlikle işlemlerinin bulunmadığını, müvekkilinin adı kullanılarak sahte imza atılmak sureti ile kimliği belirsiz kişilerin kredi kullandıklarını buna rağmen davalı banka tarafından müvekkili hakkında sahte evrak tanzim ederek dolandırıcılık yapma suçu ile Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğunu, davacının şeref ve haysiyeti ile oynandığını, ayrıca kredi borcunun kendisine ait olmadığını tespit etmek için Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde menfi tespit davası açmak zorunda kaldıklarını, yapılan soruşturma sonrası müvekkilinin sözleşmede imzası bulunmadığının tespit edilip takipsizlik kararı verildiğini, neticede davacının yüz kızartıcı bir suç ile itham edilmesinin kişilik haklarını zedelediğini, aile ve çevresi ile olan ilişkilerinin bozulduğunu, bu dönemde kredi kullanamamaktan dolayı ortağı olduğu iki şirketteki hisselerini devretmek zorunda kalıp zarara uğradığını ileri sürerek, 5.000,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi tazminatın 25.02.2005 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kredi kullandırılırken istenen evrakların bankaya bizzat kredi talep eden tarafından sunulduğunu, sözleşme kurulurken müşterilerin nüfus cüzdan bilgilerinin kendilerinden alındığını, banka çalışanının kriminal uzman gibi imza incelemesi yapamayacağını, bankanın kredi borcu ödenmediği için takip yapmasının ve ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunmasının kanuni hakkını kullanmak olduğunu ve bundan dolayı tazminatla sorumlu tutulamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, davacı ile vekili arasında yapılan vekalet sözleşmesi uyarınca KDV dahil 5.900,00 TL olarak sözleşme akdedildiği ve bu bağlamda alacağın karşılığı olarak 5.900,00 TL maddi tazminat, ve somut olayın özellikleri, davacının dava konusu olaya ilişkin olaydan etkileniş biçimine, paranın alım gücüne göre takdiren 30.000,00 TL manevi tazminatın yerinde olacağı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, 5.900,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihi olan 16.03.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- HMK’nın 26. maddesi uyarınca Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Davacı vekili, dava dilekçesinde davalının haksız fiili nedeniyle müvekkilinin maddi zararlarının bulunduğunu ileri sürerek 5.000,00 TL maddi tazminatın tahsilini talep etmiş, 15.03.2016 tarihli duruşmada ise talebini, yargılamaya ilişkin giderler nedeniyle 3.000,00 TL, kredi çekilmemesinden kaynaklanan zarar nedeniyle 2.000,00 TL maddi tazminatın tahsili olarak açıklamıştır. Mahkemenin 15.03.2016 gün 2015/481 E. 2016/100 K. sayılı ilamı ile davacının kredi çekememesinden kaynaklanan zararını ispat edemediği, yargılamaya ilişkin giderlerinin de davalı tarafça karşılandığı gerekçesi ile 2.000,00 TL maddi tazminat isteminin reddine, 3.000,00 TL maddi tazminat isteminin konusuz kaldığına karar verilmiş, hükmün taraflarca temyizi üzerine Dairemizin 14.02.2019 gün 2017/2197 E. 2019/1177 K. sayılı ilamı ile yargılamaya ilişkin giderlere istinaden talep edilen 3.000,00TL bakımından mahkemece talebin yanlış değerlendirildiği ve istemin konusuz kalmadığı belirtilerek bu istem bakımından kararın bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde davacının yargılamaya ilişkin giderlerine istinaden 5.900,00 TL zararının bulunduğu tespit edilerek bu miktarın tahsiline karar verilmiştir. Ancak az önce de açıklandığı üzere davacının yargılama giderine ilişkin talebinin 3.000,00 TL olduğu nazara alınarak 3.000,00 TL bakımından karar verilmesi ve Mahkemenin 15.03.2016 gün 2015/481 E. 2016/100 K. sayılı ilamının kredi çekilmemesi nedeniyle talep edilen 2.000,00 TL’nin reddine ilişkin kısmının bozma kapsamı dışında bırakılması sonucu davalı yararına oluşan usuli müktesep hak da gözetilerek anılan talebin reddine karar verilmesi gerekirken, talep aşılarak ve usuli müktesep hak ihlal edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2- Davacının davalı aleyhine açmış olduğu menfi tespit davasında davayı takip için yetkilendirdiği vekiline ödediği 5.900.- TL ücret, mahkemece davacı zararı olarak kabul edilmiştir. Ancak davacının sunduğu makbuza göre bu miktar 03.06.2009 tarihinde ödendiği anlaşılmakta olup, bu tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeksizin karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
3- Manevi tazminat, 22.06.1966 tarih ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da etraflıca açıklandığı üzere, ne bir ceza ne de gerçek anlamda bir tazminattır. Zarara uğrayanın manevi ısdırabını bir nebze dindiren, ruhsal tahribatını onaran bir araçtır. Manevi tazminatın kapsamını takdir hakkı, kural olarak yargıca aittir. Yargıç, manevi tazminatın tutarını belirlerken, hak ve adalete uygun davranmalı, hukuk biliminden yararlanmalı, toplumun sosyal, ekonomik ve moral yapısını ve özellikle de somut olayın koşullarını gözetmelidir. Takdir edilecek tutar, bir yandan manevi acıları gidermeli, kamuoyu ve sosyal vicdanda kabul görmeli, diğer yandan ise zarar gören açısından zenginleşme aracı olmamalıdır. Somut olayda davacının uğradığı manevi zarar kapsamında hükmedilen manevi tazminat miktarı, olayın özelliklerine ve anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirlenen ilkelere göre yüksek olup, mahkemece daha ılımlı ve adalete uygun, makul bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...