Karar Metni
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 07.09.2017 tarih ve 2011/419 E- 2017/819 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan kabulüne-reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nce verilen 09.05.2019 tarih ve 2018/670 E- 2019/594 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak asıl ve birleşen davada davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 20.04.2021 günü tebligata rağmen gelen olmadığı yoklama ile anlaşıldı, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili, davalı şirkette %50 hissenin müvekkiline, %1 hissenin müdür sıfatını da haiz davalı …’e ait olduğunu, şirketin 3. kişilerden olan alacağının davalı müdürce çevresindekiler adına açılan banka hesabına aktarıldığını, müdürün böylece şirkete ait paraları kendi şahsi borçları için kullandığını, şirket hesaplarına para girmediğini, müvekkilinin ruhsatlarını şirkete devrettiği halde bu madenlerin talan edildiğini, ortaklar arasında ciddi boyutlara ulaşan husumet bulunduğunu ileri sürerek davalı şirketin fesih ve tasfiyesinin, müvekkilinin uğradığı zararın şirket müdüründen tahsilini, bu işlemler devam ederken şirkete kayyım atanmasını talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalılar, davacının şirket kuruluşunda taahhüt ettiği sermayeyi ödemediğini, davacı ile diğer ortağa sermayenin ödenmesi, aksi halde ortaklıktan çıkarılabileceğinin ihtarı üzerine işbu davanın kötüniyetle açıldığını, davacının yetkisi olmadığı halde şirket alacaklılarından para tahsil ettiğini, davacının ocakta çalışanları kovduğunu, çalışmaları engellediğini, şirket müşterilerini tehdit ettiğini, davacı hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, davacının şirkete devrettiğini belirttiği maden ocaklarının ruhsatını aslında davalı tarafından ve geçici olarak davacı üzerine alındığını, ruhsatların gerçek sahibinin davalı müdür olduğunu, şirketin zararda olmasına sermaye borcunu ödemeyen davacının sebebiyet verdiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte fesih değil davacının çıkmasına karar verilmesi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, davalı şirketin müvekkilini sermaye taahhüdünü yerine getirmediği gerekçesiyle şirketten çıkarmaya dair verdiği kararın hukuka aykırılık taşıdığını ileri sürerek ortaklıktan çıkarma kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalılar, davalı …’e husumet yöneltilemeyeceğini, ana sözleşmenin 5. maddesinde şirket sermayesinin kuruluşun tescilinden itibaren en geç 3 ay içinde 1/4’ünün, bakiyesinin ise 31.12.2010 tarihine kadar ödeneceğinin kararlaştırıldığı halde davacının sermaye ödemesi yapmadığını, taahhüt edilen sermayenin 15 gün içinde ödenmesi yönünde TTK’nın 529. maddesi uyarınca gönderilen iki ayrı ihtara rağmen sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesi sebebiyle 09.02.2012 tarih ve 12 sayılı ortaklar kurulu kararı ile davacının ortaklıktan çıkarıldığını, maden ruhsatı devirlerinin sermaye karşılığında yapıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirket müdürünün şirkete 368.750.- TL bedelli fatura düzenlediği, söz konusu faturaları destekleyici belgelerin sunulmadığı, söz konusu kiralama işlemlerine ilişkin fatura bedellerinin 2011 yılına ilişkin olmasına rağmen şirketin 2010 ve 2011 yılı toplam satışlarından daha fazla bir miktarı içerdiği, dolayısıyla şirket müdürünün bu faturaların tanzimiyle şirketi zarara uğrattığı, bunun dışında davalı şirket ortaklarından … tarafından sermaye koyma borcuna karşılık olarak şirketin banka hesabına yatırıldığı ileri sürülen paraların aynı anda davalı müdürün cari hesabına aktarıldığı, bu işlemin muvazaalı olduğu konusunda bir kanaat uyandırdığı, diğer şirket ortağı …’ın sermaye taahhüdünü yerine getirmemiş olması, şirketin son 5 yılda sürekli zarar etmesi ve borçlu olması ve bütün bunların dışında davacı ile diğer ortakların arasındaki güven ilişkisinin tamamen ortadan kalktığı, şirketin amacına ulaşmasının bu aşamadan sonra mümkün olmadığından dolayı davalı şirketin haklı sebeple feshi şartlarının gerçekleştiği, şirketin devamının ekonomik ve rasyonel açıdan doğru olmadığı, bu sebeple TTK’nın 636/3. maddesindeki diğer çözüm yollarına gidilmediği, davacının tazminat isteme hakkının bulunduğu, ancak söz konusu tazminatın davacının doğrudan doğruya bir zararının olmaması sebebiyle davacıya değil şirkete ödenmesi gerektiği, şirket müdürünün şirkete 368.750.- TL bedelli fatura düzenlediği, söz konusu faturaları destekleyici belgelerin sunulmadığı, davalı şirket tarafından davacının ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin yerine getirilen işlemlerin TTK’nın 529/2. maddesine uygun olduğu, ancak davalı şirket defterlerinde yapılan incelemelerde nakdi sermaye taahhütlerinin % 25’inin tescilden itibaren üç ay içerisinde geriye kalan kısmın ise 31.10.2010 tarihine kadar getirilmesi gerekli olmasına rağmen ortakların tümünün bu tarihe kadar sermaye taahhütlerini yerine getirmediği, davalı şirketin ortaklarından …’nin de sermaye koyma borcunu 31.10.2010 tarihi itibarıyla değil 28.10.2011- 11.11.2011 tarihleri arasında şirketin banka hesabına ödediği, bu ortağın bankaya yatırdığı paraların, söz konusu ödemelerle aynı tarih ve tutarda …’in şirketten alacağıymış gibi cari hesabına tahsilat olarak şirket defterlerine kaydedildiği, söz konusu işlemlerin fiktif olma ihtimalinin yüksek olduğu, söz konusu kayıtların fiktif işlem olarak görülüp davalı şirketin iyiniyet kurallarına aykırı olarak aldığı ortaklıktan çıkarma kararının iptali sonucunu doğurduğu, şirketin temerrüt halinde uygulanacak müeyyidelerin seçiminde de eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda olduğu, sermaye koyma borcunda temerrüde düşen ortaklardan birine ortaklıktan çıkarma müeyyidesinin uygulanması, diğerine ise hiçbir müeyyidenin uygulanmamasının eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiği, davacının davalı şirket ortaklığından ihracına ilişkin 16.01.2012 tarih ve 2012/11 sayılı davalı şirket kararının usul ve yasaya aykırı bulunduğu gerekçesiyle davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, 368.750.- TL’nin davalı şirket müdüründen alınarak şirkete verilmesine, şirkete tasfiye memuru atanmasına, birleşen davanın kısmen kabulüne, 16.01.2012 tarih ve 2012/11 karar sayılı davacının şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin ortaklar kurulu kararının iptaline, davalı … aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Asıl ve birleşen davanın davalıları vekili istinaf yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacının dava dilekçesinde davalı şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklı tazminatın kendisine ödenmesini talep ettiği, doğrudan zararını ispatlayamadığı, davacının talebi aşılarak kendisine ödenmesini talep ettiği zararın şirkete ödenmesine karar verilmesinin doğru olmadığı, davalı şirketin feshi dışında başka uygun alternatif çözüm yolunun bulunmadığı göz önünde tutulduğunda asıl dava yönünden davalı şirketin feshine, birleştirilen davanın ise reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, asıl dava yönünden, davalı şirketin fesih ve tasfiyesi davasının kabulü halinde davalı şirketten maktu harç, şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davasının kabul veya kısmen kabulü halinde ise kabul edilen miktar üzerinden davalı şirket müdüründen nispi harç alınması gerektiği, şirketin fesih ve tasfiyesi talebi ile şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklanan tazminat talebi ayrımı yapmadan harcın davalılardan tahsiline karar verilmesi yerinde görülmediği gerekçesiyle asıl dava yönünden davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun harç yönünden davalı … vekilinin istinaf başvurusunun ise harç ve HMK’nın 353/(1)-b.2 maddesi gereğince esastan kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının davalı … hakkındaki tazminata ilişkin kısmı ile davalı şirket hakkındaki harç sorumluluğuna dair kısmı yönünden kaldırılmasına, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, şirkete tasfiye memuru atanmasına, davalı …’e yönelik sorumluluk davasının reddine, birleştirilen dava yönünden, davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl ve birleşen davanın davalıları vekili temyiz etmiştir.
1- Asıl ve birleşen davada verilen hükümler asıl ve birleşen davanın davalısı … tarafından da temyiz edilmişse de asıl davada verilen Karaşahin Metal Madencilik Enerji Tarım Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin fesih ve tasfiyesine ilişkin hüküm ile birleşen davada davalı şirketin ortaklar kurulu kararının iptaline ilişkin hükümde davalı … aleyhine bir karar verilmemiş olup asıl ve birleşen davada davalı …’in kararı kendi adına temyiz etmekte hukuki yararı bulunmadığından anılan davalının asıl ve birleşen davalara yönelik temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin
Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...