MahkemeYargıtay 11. Hukuk Dairesi
Esas No 2018 / ****
Karar No 2020 / ****
Karar Tarihi **.06.2020
Karşı OyVar

Karar Metni

MAHKEMESİ : ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 03/05/2017 tarih ve 2014/656 E- 2017/291 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin ayrı ayrı esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nce verilen 03/07/2018 tarih ve 2017/656 E- 2018/737 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 18.02.2020 günü hazır bulunan davacı vekili Av. … …, ile davalılardan Türkiye Petrolleri A.O. vekili Av. … , diğer davalı T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkili …’nın Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığında (TPAO) pay sahibi olduğunu, 18/06/1984 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Vakfın TPAO’da bulunan payının devletleştirildiğini, bu işlemin hukuksuz olduğunu, Anayasanın teminatı altında bulunan özel mülkiyet hakkına rağmen devletleştirilen payların nemaları ile birlikte ödenmesi gerektiği halde ödeme yapılmadığını, müvekkilinin paylarına bedeli ödenmeden el konulduğunu, Vakfın mülkiyet hakkının varlığının tespiti için ticaret mahkemesine açtıkları davada Yargıtay’ın KHK ile devletleştirme yapılması nedeni ile mülkiyet hakkının karşılığının ancak tazminat olarak talep edilebileceğine karar verdiğini, bu nedenle Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının bugünkü reel değerinin ve ayrıca müvekkili hissesine isabet eden nemaların hesaplanarak ve bunların hisse oranına ilavesi ile davacının hissesinin güncel gerçek değerinin tespitine, belirsiz alacak davası olarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere şimdilik 100.000,00 TL’nin tahakkuk ettiği tarihten itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, davacı vekili 28/02/2017 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile dava değerini 61.974.551,97 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdürlüğü vekili; husumet ve zamanaşımı itirazında bulunmuş, kısmi dava ve belirsiz alacak davasının açılamayacağını, mevduat faizinin talep edilemeyeceğini, vakıfların parasını mevduatta tutma zorunluluğunun bulunmadığını, açılan davanın tazminat davası niteliğinde olduğundan ve kaldı ki davalıların temerrüdünden de bahsedilemeyeceğinden mevduat faizi veya avans faizinin talep edilemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı vekili; yargı yolu, zamanaşımı ve husumet itirazında bulunmuş, davacının önceki ana sözleşmeye dayalı ortaklığa bağlı olan hakları kendisine ancak tazminat olarak ödenmesini talep edebileceğini, Yargıtay uygulamasının da bu yönde olduğunu, davacı talebinin fahiş olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafın sahip olduğu şirket hisselerinin 233 sayılı KHK ile 1984 yılında devletleştirildiği, yetki yasası ve KHK’nın yürürlükte olduğu, davacı tarafın devletleştirilen şirket hisseleri için mahkeme tarafından takdir edilecek uygun tazminatı talep edebileceği, ancak davacı taraf uzun süre bekledikten sonra işbu davayı açtığından dava konusu hisse bedelinin rayiç bedelini talep edilmeyeceği, somut olayın özelliklerine, tarafların hak ve menfaat dengesine uygun olduğu değerlendirildiğinden ikinci bilirkişi kurulu raporu esas alınarak davanın kısmen kabulüne, 3.347.726,48 TL’nin dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre; devletleştirme sırasında değeri belirlenip hak sahibi davacı adına yatırılmadığı hususu dikkate alındığında hak düşürücü süre ve zamanaşımının geçtiğinden bahsdilemeyeceği, hükmedilen vekalet ücretinin AAÜT’ne uygun olduğu, davalı TC Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının harçtan muaf olduğu, davalı Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdürlüğü’nün ise harçtan sorumlu olduğu, davanın kısmen kabulü yönündeki kararda herhangi bir isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre, taraf vekillerince yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından davacı vekilinin tüm, davalılar vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Dava, davalı anonim ortaklıkta pay sahibi olan davacının 233 sayılı KHK ile devletleştirilen payının güncel reel değerinin nemaları ile birlikte tespiti ve tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının hisselerine karşılık ancak uygun bir tazminata isteyebileceği, bunun da 233 sayılı KHK’nin yürürlüğe girdiği 1984 tarihinde davacının sahip olduğu payların değerinin yıllara göre ticari faiz işletilerek dava tarihindeki güncel değeri olabileceği gerekçesiyle dosya kapsamında bulunan 15.04.2014 havale tarihli bilirkişi raporundaki hesap yöntemi benimsenerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de tarafların istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
233 sayılı KHK halen yürürlükte ve geçerlidir, ancak davacının anonim ortaklıkta bulunan hisselerinin mülkiyetine el atılması sonucu doğuran işlemin haksız ve hukuka aykırı olduğu iddiasıyla davacının tazminat talebiyle ortaya çıkması mümkün olmayıp 233 sayılı KHK’nın 38/5. maddesinde yer alan “Gerçek ve tüzel kişilerin Türk Ticaret Kanunundan doğan ortaklık hakları saklıdır.” hükmünün buna yol açacak mahiyette yorumlanması da mümkün değildir. Davacı tarafından daha önce açılan ortaklığın tespiti istemli açılan davada varılan sonuç ve kesin hüküm düşünüldüğünde de bu yorum tarzının benimsenemeyeceği anlaşılmaktadır.
Davacı, anonim ortaklıktaki payının güncel ve gerçek değerini talep etmiş, mahkemece de 1984 tarihindeki hisse değerine ticari faiz oranları uygulanmak suretiyle faiz işletilmesi ve her dönem başında faizin anaparaya eklenerek faize faiz yürütülmesi sonucunu doğuracak şekilde güncelleme yapılmış ise de, 1984 tarihindeki hisse değerinin hesap için esas alınması doğru olmakla birlikte benimsenen hesap yöntemi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 104/3 maddesi uyarınca “Geçmiş günler faizinin tediyesinde temerrüt sebebi ile faiz yürütülemez” hükmünün ihlali niteliğinde olduğundan, işbu hesap modelinin esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre, davalı TPAO vekilinin vekalet ücreti ve yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

Kararın Sonucuna ve Tam Künye Bilgilerine Erişin

Kararın sonucunu görmek, tam künye bilgileriyle kopyalamak ve PDF olarak indirmek için abone olun veya bir reklam filmi izleyin...